Bir yerden başlama ihtiyacımızı birbirimize hatırlatma hatıralarıyla dolu bu sokaklar. Sen tekrar başlayabilmek için eskiyi terketmeyi seçtin, ben ise hala aynı sokaklarda kendime başlamam gerektiğini öğütlüyorum.. Konuşabileceğimiz değil, karşılıklı sussak bile suskunluğumuzu anlayacak birilerini bulabilmenin zorluğunu anlatmak isterdim sana. Bunun yerine Kardeşler çayevine artık uğramadığımı söylemeliyim. Hep aynı hikaye.
Varacak bir yerim yok..
Bir keresinde bana, soyut olan ile bitmek tükenmez uğraşımızın, somut olanı, yani para ve saygın’lık kazanma dürtümüzü, hırpaladığını anlatmıştın, hatırlıyor musun ? Bunun üzerine çok düşündüm. Bunu anlamanın, seni terk edişimin ertesi gününe rastlaması garip mi sence ? soyut olana saplanma içgüdüsü, bizi tüketiyor. Ama zaten tüm dinler ve ideolojiler bunun için yaratılmadı mı ?
Cümleler, cümleler, cümleler..
Sen bilirdin, içimden geçip dilime varan kelimelerin anaforunda nasıl boğulduğumu..
Sen terk ettiğimden beri, içimden belli belirsiz, noktasız ve virgülsüz geçiyorlar.
Dilime varamıyorlar artık.
Kelimelerinin toplamı artık bir cümle etmiyor.
Anla diye yazmıyorum bunları. Başka birinin bizi anlama lüksüne sahip değiliz hiçbirimiz.
Beni anlıyor musun ?