Çok mutluydu kadın. Dünyanın nasıl bir yer olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu. Sadece iyi düşünen, güzel bakan çocuksu bir yanı vardı. Yirmi yaşına kadar her şeyden bihaber olarak yaşadı. İçinde hep saf duygular besliyor, ve hep şarkı söyleyerek danslar ediyordu. Sonra..
Sonra aşık oldu. Saftı. Bihaberdi olacaklardan.
Kalbi gibi temiz sevdi… Heyecanlıydı…
Daha da çocuk oldu sevilince.
Haberi yoktu, sevgisiyle sınanacaktı.
Ve bir gün yitirdi tüm çocuksu duygularını
Kendinde olmayan duyguları keşfetmeye başladı. Özlem yerini öfkeye Aşk yerini nefrete
Heyecan yerini kırık bir kalbe bıraktı.
Işıl ışıl gözlerinde tahammülsüzlüğün soğuk karanlığı vardı artık. Bu değildi o, buna dönüştürüldü. Midesinde uçuşan kelebekler bir anda dikenli tel örgülere dönüştü. Öyle ya, Aslında hiçbirimiz mutsuz değiliz, hepimiz sadece sevdiklerimizin ittikleriyiz karanlığa.
O kız çocuğu artık kadın oldu, kendisinden çalınan duygularıyla.
Daha önce güçlü olmaya hiç ihtiyaç duymamıştı.
Savunmasızlık ne demek Kandırılmak ne demek
Kalp ve hayal kırıklığı, güvensizlik ne demek
bilmiyordu, hazır da değildi o yüzden.
Büyüdü kadın ama kendi değildi artık.
Arayacak arayacak ama bir daha kendine rastlamayacaktı..
Merhaba millet nasılsınız? Bugün sizlere öyle bir aşk hikâyesi ile geldim ki
Mehtap Küçük kaleminden Ali'nin Baharı (araf) ile kitap beni gerçekten sardı güzel bir okuma oldu. Biraz konusundan bahsedeyim siz kitap severlere
#kitabınkonusu
Ali aynı mahallede yaşadığı, çok sevdiği, abi gibi gördüğü Bulut ve Hamza'nın evine gider. Hayatının
Sabahattin Ali'nin ilk kitabı olmasına rağmen mutlaka okunması gereken bir kitap diye düşünüyorum. Küçük, basit insanların büyük, temiz, saf aşklarının anlatıldığı Değirmen hikayesi aşkın hiç de kolay olmadığını, ve aynı zamanda fedakarlık olduğunu anlatıyor. Konu sadece aşk değil tabii. Kurtarılamayan Şaheser hikayesi, bence, iyi bir yazarın, yazının ve eserin nasıl olması gerektiğini harika anlatmış.
Bir arkadaşınıza kitap hediye etmek istiyorsanız bu kitap güzel bir tercih olabilir :)
DeğirmenSabahattin Ali · İş Bankası Kültür Yayınları · 202044.9k okunma
“Yapabildiğim tek şey bu üzüntüyü insanlığın geldiği nokta adına ömür boyu taşıyacaklarım arasına eklemek olmuştu.”
Satranç oyunu, çocukluğumdan beri büyülü bir atmosfer gibi gelir. Oyuncuların strateji ve taktiklerini yakalamaya çalışmak ya da oyun sırasında beklenmedik hamlelerle oluşan dramatik durumlar fazlasıyla heyecanlandırır. Yazarın da satranç müsabakasına benzettiği ‘Don Kişot’un Düşüşü’ okuma boyunca beni de tam bu heyecanla sardı.
Gelelim hikayeye; Faris bencil, empati eksikliği olan, mutsuz ve egoist bir insandır. Kendi cehennemine çevresini de sürükleyen, yaşamı boyunca zorluklarla karşılaşmamış ve hataları hiç kendinde aramamış bir karakter. İthal takıntısını abartmış olan Faris Bey, kültür ve sanatta iyi-kötü ayrımı yapmadan yabancı sevdasından vazgeçmez; aksine, bunu hayatının merkezine yerleştirir. Yediği, içtiği ve kullandığı hiçbir şeyde yerli malına tahammülü yoktur. Evdeki çalışanlarına bile taktığı isimler, bence bu özentisinin saplantı derecesini okuyucuya çok güzel yansıtmış. 19. yüzyılın Bihruz Bey'i ile 21. yüzyılın Faris Bey'i rakip oluyor.
Ve aşk devreye girer, kar tanesi gibi saf, temiz, melek gibi kız, Belfü. Faris'i iyileştirebilecek mi sorusunun cevabını okuyuculara bırakıyorum. Bir gece vakti, uçurumun kenarında mürekkep ve hokkanın yer değiştirmesi başlar. Artık taşlar yeniden konumlandırılacaktır. Bakalım maçı kim kazanacak?
Okurken alt metinlerde okuyucuya bir dizi mesaj bırakan keyifli bir okuma deneyimi oldu.
Bir tarafta saf, temiz, sevdiğini yaşatmaya çalışan bir aşk; diğer tarafta ise aşkını bir takıntı haline getirip sevdiğine zarar veren bir saplantı. Notre Dame'ın Kamburu..
Kitabın yaklaşık ilk 200-250 sayfasında çok sık bulunan betimlemeler, kitabı okurken sıkılmama sebep olmuştu. Ama kitabı bitirince iyi ki yarım bırakmayıp okumaya devam
Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17