"Hayâle âid olan idrak...
İdrakin ikinci mertebesi, HAYÂL'e âit olandır; bunun tecridi duyu'ya nisbetle daha tamdır, idrak ettiği şeyi müşahedeye ihtiyaç duymaz; o şey kaybolsa da onu idrak eder. Ayrıca, idrak ettiği şeyleri kemmiyet ve keyfiyet özellikleri ile idrak eder.
Sayfa 403 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
VEHMÎ İDRAK
İdrakin üçüncü mertebesi, VEHMÎ İDRAK'tir... Vehmin tecrid edişi, hayâle göre o daha umumi bu daha hususî, daha tam ve mükemmeldir. Düşmanlık, muhabbet, muhalefet, muvafakat ve uygunluk gibi, cismî-örtülü-arızî mücerret mânâları da idrak eder. O geneli değil de, özeli, cüz'i olanı idrak mertebesidir. Mesela kurdun kendisinden kaçılması gereken bir düşman olduğunu, onun bu niteliğini daha önce görmemiş olsa da bilir. Bu bilmede hem göz, hem de görülenin onu görmeden önceki bilgi, iki idrak, birbirinden ayrıdır; vukuunda birleşir. Böyle bir hayrete mevzu niteliği vardır
Sayfa 403 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
AKLA ÂİD İDRAK...
Dördüncü mertebe, AKLA ÂİD İDRAK'tır… Akıl, eşya düzeninin zihindeki pıhtılaşması, kâinatın insanda hülâsası şeklinde, duyudan gelen bilgi ve iç yüze dönük bilgi yönü ile, cisimlerin arazları, teferruatı ve örtülü bulunanları, gaib olanlarıyla beraber, hepsini kâmil bir şekilde tecrid ederek idrak eder. Hatta ölçü ve keyfiyet sahibi cisimlerin özelliklerine ihtiyaç duymaksızın idrak gerçekleşebilir. Akıl, sadece ölçüp biçen, parçalayıp tahlil eden değildir; küllî mânâları da idrak edebilir ve hayâl gibi, onların o ânda yanında olmalarına gerek yoktur. Küllî mânânın içinde, "terkib" kastı da var. O mülkî (iç yüz ve dış yüzden gelen bilgiden hasıl olan HÜKÜM'le ilgili) ve melekutî-ruhî cüzlere (özel, indî, ruhî küllü içinde korku şahsı gibi) nüfuz ederek, onların hakikatlerini çıkarır ve onları onlar olmayanlardan ayırır. Bu tecrid, idrak edilen şeyin tecride ihtiyaç duyması hâlinde gerçekleşir. Kendini empoze etmesi hâlinde...
Sayfa 403Kitabı okudu
BATINÎ İDRAK EDİCİ KUVVELER...hayal, vehim, hafıza.
Hiss-i müşterek: Sureti idrak eden bu kuvvetin özelliği, "gözle görülen ve hisle anlaşılan şeyleri, önce duyularda hazırlamak, sonra idrak etmektir. Zâhiri şeylerden ve hayâllerden, lezzet ve elem duymak. Kuvve-i hayâliyye: Hayâl kuvveti... Beş duyu ile idrak edilen şeyler ortadan kalkınca, o şeyin suretini sanki görüyor ve müşahede
Sayfa 404 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
BATINÎ İDRAK EDİCİ KUVVELER: kuvve-i tahayyül...
Kuvve-i Tahayyül: Malûmdur ki, bir sureti idrak ettikten sonra onu tafsil, terkib, ziyadeleştirme veya eksiltme ile mânâyı idrak etmek ve onu surete ilhak etmek, bizim için mümkündür. Bu çeşit tasarruflar, kuvve-i tahayyül'ün işidir. Bu kuvvenin özelliklerinden biri de, tab'ı üzerinde intizamlı ve intizamsız işlerin yapılmasında kullanılır olmasıdır; yâni, ruhun onu dilediği gibi kullanabilmesi için... Eğer böyle olmasaydı, bu tabiî -cehd istemeyen- bir iş olurdu... Toplam olarak: İnsanın çeşitli sanatları, girift nakışları ve yazıları öğrenebilmesinde, KUVVE_İ TAHAYYÜL önemli bir rol oynar. RUH, BAZEN AMELÎ, BAZEN NAZARİ (PRATİK VE TEORİK) AKIL DOĞRULTUSUNDA BU KUVVETİ KULLANARAK TERKİB VE TAFSİL YAPAR. BU KUVVET KENDİ ZÂTI ÜZERİNDE DE ŞU ÂNDA OLDUĞU GİBİ TERKİB VE TAFSİL YAPABİLİR, ANCAK HERŞEYİ GÖRÜP DE KENDİNİ GÖREMEYEN GÖZ DURUMU MİSÂLİ, KENDİNİ İDRAK EDEMEZ! AŞKIN BİR HAKİKATİ VARDIR. Ruh, bu kuvveti aklî işlerde kullanırsa, ona "müfekkire-düşünme kuvveti" denir; o, tabii fiili üzerinde olduğu zaman "muhayyile" diye adlandırılır.
Sayfa 405 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
kuvvetlerin mahalleri...
- " (...)İhsaslar bir şey yollamadan, 5 hasse (duyu) nun idrak edebileceği bir şey yoktur; bu zâhiri idrak edicilerde bulunan kuvvenin birleşmesi HİSS-İ MÜŞTEREK, bunlarla ilgili veya ilgisiz mânâların değerlendirildiği içyüz ise, "bâtınî idrak edici kuvvetler" olarak, ruhun emrinde ve beyinde yer tutuyor. hiss-i müşterek'in iç yüzü BİNTASYA. Kuvvetlerin mahalleri: Bu kuvvetler cisimle taalluku olan kuvvetler olup, her birinin kendine has bir mahalli vardır. Hiis-i müşterek, beynin ön boşluğunda, duyu sinirlerini başladığı mahaldeki ruhîliktir. Kuvve-i vehmiyye, beynin tamamında, özellikle orta boşluğundaki mahalde ruhîliktir. HAYÂL adı verilen "kuvve-i musavvire", beynin ön boşluğunun arka tarafındaki ruhîliktir. Kuvve-i muhayyile, beynin orta boşluğunun ön tarafında bulunmakta olup, vehmin ve vehim aracılığıyla da akılın bir kuvveti gibidir... Hafıza ve "zakire-hatırlatma" kuvvetleri ise, beynin son boşluğunun yanındaki ruhîliktir..."
Sayfa 406 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
DİL İDRAKİ VE ADRES...
Dil, günlük ihtiyaçlar çerçevesinde önemsenirse, o mevzuda dünyanın her hangi bir yerinde o ihtiyaçların giderilebileceğine bakıp, hazıra konar, anadile de ihtiyaç olmadığını görebilirsin. Dil, idrak için, bir idrak aletidir ve mesele konuşmak için var, mesele konuşarak yaşar ve gelişir. Sual şu: "Hangi ruhu üflemek üzere dilden bahsediyorsun?" Sezai Kırlangıç, "Kürt Milli Şuuru ve Ahlâkı" isimli eserinde, bunu ADRES'ini belirtiyor: -"Kürd'ün kurtuluşu" ifâdesini, "Türk'ün kurtuluşu", "Arab'ın kurtuluşu", "Laz'ın kurtuluşu" ndan ayrı düşünemeyen ve bunu topluluk hâlinde İNSANIN KURTULUŞU olarak gören, tatbik fikrini bütün unsurları ile örgüleştiren ve düşmanını, bu örgü sebebiyledir ki, tüm İSLÂM düşmanı emperyalist unsurlar ve ajanları olarak belirleyen bir dünya görüşü sahipleri için, hedefin menzili uzun ve zorlu olmasına rağmen, yola çıkan-yolda olan için varış çok daha kolay ve kısadır. Bu dünya görüşünün mücessem ifâdesi BAŞYÜCELİK DEVLETİ'dir...
Sayfa 409 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
gizli hazine...
Zebur'da geçtiği söylenen ve bâtın kahramanlarının öyle olduğunu kabul ettikleri bir söz: -" Ben gizli bir hazine idim, kâinatı bilinmek için yarattım!"
Sayfa 412Kitabı okudu
Eser-kâinat-ayna-İNSAN...
-ESER, müessirine nisbetle fiildir (yapılandır), zuhur ettiği yere nisbetle infialdir, (müessirin aksetmesidir). -KÂİNAT, suret ve sıfatları kabul edici bir eserdir; Âlem denilen aynanın cilâsı ve ruhu, tesir edici eser hüviyetiyle İNSAN'dır. -AYNA, suretin tecelli ettiği yer olmanın yanında, kendisi idrak olunan ve kendisinde kendini gördüğün herşeydir. -İNSAN, Allah katında bakan bir GÖZDEKİ BEBEK gibidir ve görme sıfatı ile tâbir olunmuş mahlûk odur: Bundan dolayı ona İNSAN denmiştir, çünkü Allah mahlûklarına onunla nazar eder. O, bâtınını Allah'ın kendi suretinde yarattığı ki, bu bakımdan ezel ve ebed onda birleşmiştir. Şekli bakımdan sonradan yaratılmış, ezel ve ebed arasında ayırıcı varlık...
Sayfa 412 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
BASAR...
Gözün görmesi. Görme algısı. Kalble hissetme. Kalb gözü. İDRAK, FİKİR... Görme sıfatı, sadece göz duyusundan değil, beş duyudan gelen bilginin idrakı kadar, aklî ve ruhî bilginin idrakıdır da. İnsan için durum bu iken, insanında içinde bulunduğu Âlem'in-Kâinat'ın durumu?
Sayfa 413 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
1.000 öğeden 971 ile 980 arasındakiler gösteriliyor.