Elim uzandı yanıma, yatağın diğer ucuna. Hani, her uyandığımda gözlerimi sana açacaktım? Sözün vardı bana; kabuslarımdan araladığım gözlerimi, saçlarımı okşayıp sarılarak tekrar kapattıracaktın.
Sözüm vardı sana; her uykun bölündüğünde sana daha da sıkı sarılacak, kokunu çekecektim içime. Şimdi, ne sen varsın, ne de örtüler içindeki silüetin.
Yokluğuna sarıldığım güzel sevgili, diyeceğim sana.. çünkü unutulmak için çok güzelsin. Bazen düşünüyorum da, senden sonra kimse beni düzgün sevmemiş mesela. Kimse, geceleri beni uyutmaya çalışmamış, uyumamı beklememiş.
Gece oldu. Yine, kendimi bu kağıt parçasına birkaç cümle karalarken buluyorum. Farklı şeyler yazsam da sonları hep benzer oluyor. Yine ve yeniden, kendimi ev’ime dönmeye çalışırken buluyorum. Artık orada başkaları yaşıyordur ama en azından, ışıkları açık gördüğümde ‘biz’ aklıma geliyor ve ben yine seni düşünüyorum, her seferinde.
Bir zamanlar, aile gibi hissettirmiştin.
Sıcak bir yuva.
Güne uyanmak ve uyurken mutlu olmak için küçük de olsa bir bahane oluşturmuştun bana.
Artık bu mektuba bir nokta koymalıyım sanırım. Buruş buruş, karalamalar, kötü yazım ve senin tabirinle ‘incilerimin’ ıslattığı bir kağıdı okumak isteyeceğini sanmıyorum.
En parlak yıldız, bu gece senin üstünü örtsün; ne de olsa, benim en parlak yıldızıma tekrar ulaşma imkanım olduğunu sanmıyorum…
Güzel’in yıldızına..’