Thomas Paine, 18. yy’da gerçekleşmiş Amerikan ve Fransız devrimlerinin az bilinen, perde arkası baş aktörlerinden biri. Eser, Amerikanın, dönemin Birleşik Krallık tahakkümü ve yönetiminden çıkıp tam bağımsızlığını kazanması yolunda, 13 koloni halkına açık bir savaş çağrısı.
O dönem ve hala bu denli okunan bir eserin, ahlaki olarak savaş çığırtkanlığı yapması bugün bakıldığında hoş görünmese de, dönem koşulları ve özellikle 1776’da yayımlanmasının ardından gelişen olaylar nispetinde düşünüldüğünde eser, tarihi bir belge niteliğinde.
Paine kendine temel olarak, herkesin dünyaya eşit haklara sahip bireyler olarak geldiği fikri üzerinden, ancak tam bağımsız bir kıta yönetimi ile kişisel hak ve özgürlüklerin, güvenlik meselelerinin ve tabi ki inanç ve vicdan özgürlüğünün devlet tarafından güvence altına alınmasının gerekliliğini vurguluyor. Yine, laikliğe ve -kısmen eleştiriye açık olsa da- özel mülkiyete dair Paine’in evrensel denebilecek düşüncelerine tanıklık etmek mümkün. İlkelerin zamandan ve mekandan azade olması veya bunları elde etme yöntemlerinde ortaya koyduğu yol haritası bir yana, yazarın günümüzden 250 yıl öncesinde kaleme aldığı ve ateşli bir şekilde savunduğu bu fikirlere saygı duymamak mümkün değil. Eser, yazıldığı dönemde Amerikan halkına yaptığı gibi bugün de okuyucusuna tüm bu konularda hatırlatıcı bir not olma özelliğine de sahip.