Hafızanın, fantazinin ve düşlerin homojen bir bütünde karıştığı bir film varsa, o da Tarkovsky'nin Ayna (Mirror) filmidir. Elbette film, yazar-karakterin yarı düş kurar, yarı ayık durumdaki çocukluk travmalarını, gizemli hafıza parçalarını ve zihninde saklanan güçlü anımsama anlarını çağrıştıran kabul edilmiş otobiyografik esinlerle
“Haziran sonunda Shire’daydım, fakat kafamda bir endişe bulutu vardı ve henüz açık seçik göremediğim ama yaklaşmakta olan bir tehlike hissettiğimden, minik ülkenin güney sınırlarına doğru sürdüm atımı. Orada, Gondor’daki savaş ve bozgunla ilgili haberleri aldım ve Kara Gölge’yi duyunca yüreğim buz gibi oldu. Fakat Güney’den kaçan birkaç kişiden
“Size Tinuviel’in öyküsünü anlatacağım,” dedi Yolgezer, “kısaca, çünkü bu sonu bilinmeyen uzun bir öyküdür ve artık Elrond’dan başka bu öyküyü eskiden anlatıldığı gibi, doğru dürüst hatırlayan kimse kalmadı. Bütün Orta Dünya öyküleri gibi güzel ama acık bir öyküdür, yine de içinizi açabilir.” Bir süre sessiz kaldı; sonra konuşmaya değil, yavaş
Hiçbir şey düşünemiyorum. Bir savaş sonrasının yanmış, yıkılmış siperleri arasındayım sanki. Dört yanımda ölüler, kopmuş bacaklar, paramparça kollar, kafatasından akmış beyinler...
Hepimiz biraz suçlu değil miyiz engel olamadığımız ölümlerden ve mutsuzluklardan sanki? Yangınları, cinnetleri, yoksullukları, savaş ve hırsızlıkları seyrederken, hepimiz biraz katil, biraz hırsız ve biraz da fesat değil miyiz yani?
Atlanta'nın kuzeydoğusunda bulunan arazi istasyonumuzdaki şempanzeleri büyük açık hava ağıllarında barındırıyoruz ve onlara bazen karpuz gibi paylaşılabilen besinler veriyoruz. Maymunların çoğu ilk alan olabilmek için ellerini besinin üzerine koyar, çünkü onu bir kez aldılar mı, o besin diğerleri tarafından nadiren alınmaya çalışılır.
"Savaş ya da kaç" tepkisi, kendimiz dahil omak üzere tüm cinslere özgü bir tepkidir. Bir ilişkideki sıkıntının derecesi iki öğeye bağlıdır. Birincisi, geçmişten ve şimdiden gelen baskı ve kaygılar, ikincisi ise, ilişkide ne ölçüde benliğimizi ortaya koyduğumuzdur. İlk ailemizde açık ve seçik bir "ben" oluşturmadıysak, başkalarının birliktelik gücünün bizi yutuvermesinden hep biraz korkarız. Uzaklık arayışı (ya da kavga) bu birleşme kaygımıza, benliğimizi yitirme tehdidi anlamına gelen birlikteliğe, sanki güdüsel bir tepkidir.