yuvarlanan şeyleri seyrederken ki NBCist haz. bir sonraki manevrayı bilmeden savruluş. su, toprak, insan… bilmem kaç sene yuvarlanırım bu dünyanın sırtında
oturdum ölümü düşündüm Yirmi yaşında ve hayat o kadar da güzel değilken
Ömrünün fasl-ı baharını neden aynı döngüye mahkum eder insan... Kendi kabuğunu aşamayan, hep aynı sığlıkta debelenerek kendini kurban eder mi insan. Adım silinsin,izim kalmasın istiyorum demiştim ya Ali Lidar'ın "belki kadar kesin ve keşke kadar imkânsız" dizesine takılı kalmışken.. Zaten bı iz bırakmadan kaybolup gidişime tesselli İbrahim tenekeciyi bulmuşken, hani o demişti; "Rabbim sen olmasan Kimin aklına gelirim ben." Seni hiç unutmayan Rabbine sunacak güzel bir hikayen yokken... Yaşından yorgun..yaşam tembelliği sanılan bu ağrılar kimden emanet,hangi alemden sirayet bilmiyorum. Durup durup ölüm var diyorum kalbime.. Kazınan 'huvelbaki'bile çok koşmaya, durmadan koşmaya yetmiyor.... Aklım kadar karışık, gönlüm kadar damıtılmaya muhtaç bir ömür bırakıyorum geriye.. Her adımda biraz daha savruluş...
Reklam
ANAYASA TARTIŞMALARI
Türkiye toplumu hiçbir anayasasını biçimsel bir toplum sözleşmesine dönüştüremedi. Yaşam biçimiyle devletin mimarisini ve o mimarinin götüreceği istikameti belirleyen anayasalar, Türkiye tarihinde daima bir kesimin diğer bir kesime kendi tasavvurunu kabul aracı olarak kullanıldı. Bunun istisnası yok maalesef. Esasında bu da sosyolojinin siyasete – ya da politik mücadeleye – yansımasıdır. Diğer bir ifadeyle anomali normaldir. Önce içtimai savruluş, ardından politik kaos geliyor. Türkiye’de de olan budur. Bu devlet sürekli “birilerinin devleti” oldu, tüm toplumun devleti olamadı. Çünkü tüm toplumun üzerinde birleştiği bir tür gayrı resmi ve sivil anayasa olmadı.  Devlet toplumun örgütlenmiş halidir. Ama bu normal toplumlar için geçerli. Eğer sosyolojiniz toplum değil, paralel toplumcuklar ürettiyse, çatı bir devlet ve onun birleştirici bir anayasası üzerinden ortak gelecek ve ortak erek tespit ederek mutlu-mesut yaşamak mümkün olmuyor. Yönsüz devlet, yönsüz toplumların kaderidir.
Savruluş
İyi değilim bu günlerde, savruluyorum oradan oraya. Nasıl hissedeceğimi bile bilmiyorum. Olumlu baksam polyanacılık mı yapıyorum derim, olumsuz baksam inancıma dokunur bir kere . Belirsizlikler denizinde yüzme bilmeyen bir balığım sanki kayboluyorum akışta. Kim olduğumu ve nerden nereye savrulduğumu bile unutmak istiyorum ama UNUTAMIYORUM. Ağır geliyor bu yükler, taşımakta bi hayli zorlanıyorum ama anlatmak bile gelmiyor içimden, öyle yabancıyım ki yaşadığım bu hayata. Bu gerçekten benim hayatım mı diye düşünüyorum gecelerce. İnanamıyorum çünkü artık kendim gibi bile değilim. Yunus Emre'nin deyişiyle bitirmek istiyorum. "Beni bende demem bende değilim Bir ben vardır bende benden içeri".
Ben sen ve yağmur
Topla dağınıklığını acılarımı o anılardan kalma ağlarla örterken. Şimdi bir sabah iki yüzü zemheri, keskin birer boşluk ve bir savruluş ki hıçkırıklar çiseliyor içimin yamaçlarında. #NehirlerZindanlaraDökülür kitabından
Müslüm Aslan
Müslüm Aslan
Bir fırtına Bir savruluş Bir kavruluş Düğümlenmiş nazariye ve tatbik
Reklam
102 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.