“Önümdeki ve arkamdaki her şey çöküyorsa; geçmiş, o hüzünlü tekdüzeliği ile taşlaşmış bir krallık gibi arkamda duruyorsa; gelecek, bana hiçbir şey vaat etmiyorsa; varoluşumun çemberini şimdinin dar sınırları içine hapsolmuş görüyorsam; zamanın bu ufacık armağanını –ânı– son kez görecek olduğum bir dost gibi hararetle ve doyumsuzca kucakladığım için beni kim kınayabilir?”