Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Filozof Arthur Schopenhauer'ın 1844'te sarf ettiği bir cümle, sonraki dönemlerde pek çok sanat tarihçisi ve sanatçının gözünde kanun olacaktı: "Herkes bir resmin önünde bir kralın karşısındaymış gibi durmalı, resmin kendisiyle konuşmasını beklemelidir; kendisi konuşmaya kalkmamalıdır, yoksa sadece kendi söylediklerini işitir."
Apagoge: Muhalifin önermesini doğru kabul ederiz; sonra bunu doğru kabul edilen bir başka önermeyle birlikte bir çıkarsamanın öncülü olarak kullandığımızda ne sonuç çıkacağını gösteririz: Ortaya açıkça yanlış olan bir vargı çıkmıştır, ya eşyanın tabiatıyla ya da muhalifin başka iddialarıyla çelişmektedir, yani ad rem ya da ad hominem olarak yanlıştır (Hippia Major ve başka diyaloglarda Sokrates). Demek ki muhalifin tezi olan önerme de yanlıştır: Çünkü her ne kadar yanlış öncüllerden hep yanlış önermeler çıkmasa da, doğru öncüllerden sadece doğru önermeler çıkar. Örnek [Instanz], evawmç [enstasis - itiraz], exemplum in contrarium [karşı örnek]: Genel önermenin doğruca formülasyonunda kapsadığı özel durumlara gönderme yapılarak çürütülmesi: Sözkonusu durumlar aslında genel önermeye uymadığından, demek ki önermenin kendisi yanlıştır.
Sayfa 17 - Sel YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Dindeki Hakikat
Schopenhauer'in dinsel-ahlaksal insan ve dünya yorumundan Hıristiyanlığın ve öteki dinlerin anlaşılması için çok şey kazanılabileceği ne denli kesinse, onun, dinin bilgi açısından değeri hakkında yanılgıya düştüğü de o denli kesindir. Kendisi bu konuda, hepsi de romantizmin yandaşı ve Aydınlanma ruhunun yeminli inkârcıları olan döneminin-bilimsel öğretmenlerinin itaatkâr bir öğrencisiydi sadece; günümüzde doğmuş olsaydı, dinin sensus allegoricus'undan* söz edebilmesi mümkün olmayacaktı; daha çok saygı duyacaktı hakikate, adeti olduğu üzere şu sözcüklerle: şimdiye dek hiçbir din, ne dolaylı yoldan ne de doğrudan doğruya ne dogma ne de mesel olarak, bir hakikat içermiş değildir. *eğretileme duyusu
Sayfa 84 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Schopenhauer ‘ın çok zengin bir sofra başında intiharı övdüğünü sık sık anlatıp gülerler. Şakaya alınacak hiçbir şey yok bunda. Acıklıyı ciddiye almamak o kadar da ağır bir şey değil ama bu tutumu benimseyen kişi hakkındaki yargıyı eninde sonunda tutumun kendisi verir.
Sayfa 19
Kendi kendine yetmek, kendi kendisi için her şey olmak ve tüm varlığımı kendimde taşıyorum diyebilmek, elbette mutluluğumuz için en yararlı özelliktir... Aristoteles'in, "Mutluluk, yetinmeyi bilenlerindir..."
Sayfa 122 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Nisan 2019Kitabı okudu
"Yalancı kötümser Schopenhauer'ın o müthiş budalalığını hatırlıyorum; ona göre koca aptallar, birbirlerine söyleyebilecekleri fikirleri olmadığından küçük, boyalı kartonları icat ettiler ve bunlar oyun kâğıtlarıdır. Ama bu koca aptallar oyun kâğıtlarını icat etmiş olsalar da o kadar aptal değildirler çünkü Schopenhauer'in kendisi, kötümserlik denen, sanki kâğıt oynayanları öldüren sıkıntı, kaygı yokmuş gibi, acıdan daha kötü bir şeyin bulunmadığı bir zihinsel oyun sistemi dışında bu tür bir şey icat etmemiştir."
Reklam
Nietzsche'nin değer ölçüsünü benimsersek, şu ya da bu biçimde, evet diye düşünüyorlar demektir. Buna karşılık, intihar eden kişilerin yaşamın anlamından kuşku duymadıkları da çok olur. Bu çelişkiler süreklidir. Hatta mantık özleminin en çok duyulduğu bu noktada, görülmedik ölçüde canlı oldukları bile söylenebilir. Felsefe kuramlarını bu kuramları yayanların davranışlarıyla karşılaştırmak beylik bir şey, ama yazının malı olan Kirilov, söylenceden doğan Peregrinos, varsayımdan gelen Jules Lequier bir yana bırakılırsa, yaşamanın bir anlamı bulunduğunu yadsıyan düşünürlerden hiçbirinin, mantıklarını yaşamayı da yadsımaya kadar götürmediğini söylemek gerek. Schopenhauer'in çok zengin bir sofra başında intiharı övdüğünü sık sık anlatıp gülerler. Şakaya alınacak hiçbir şey yok bunda. Acıklıyı ciddiye almamak o kadar da ağır bir şey değil ama bu tutumu benimseyen kişi hakkındaki yargıyı eninde sonunda tutumun kendisi verir.
“Çoğunlukla insanın kendisi bile haklı olup olmadığını bilmez, çoğunlukla haklı olduğuna inanır ve yanılır, çoğunlukla buna iki taraf da inanır: Çünkü -veritas est in puteo- Gerçek derinlerde saklıdır.”
Sayfa 20
Gerçekten de ciddi, akılcı bilgi, Descartes'ın yaptığı gibi her konuda tam bir kuşkudan yola çıkan, inanca dayanarak kabul edilen her bilgiyi kenara atıp her şeyi aklın ve deneyimin yasaları üzerinde yeniden kuran bilgidir ve hayat sorusuna benim de aldığım yanıttan, yani o belirsiz, bir şey ifade etmeyen yanıttan başka bir yanıt veremez. Sadece ilk başlarda bilgi sanki olumlu yanıt vermiş gibi gelmişti bana; olumlu zannettiğim bu yanıt Schopenhauer'in, "hayatın bir anlamı yoktur, kötülükten ibarettir" yanıtıydı. Ama meseleyi inceledikten sonra yanıtın olumlu olmadığını, benim duygularımın sadece onu öyle dile getirdiğini anladım. Brahmanların, Süleyman'ın ve Schopenhauer'in ifade ettikleri gibi kesin bir şekilde ifade edilen yanıt, sadece belirsiz bir yanıt ya da 0=0 özdeşliğidir, bana bir hiç olarak görünen yaşam boştur, hiçbir şeydir. Böylece felsefi bilgi hiçbir şeyi inkâr etmez, ancak bu sorunun kendisi tarafından çözümlenemeyeceğini, kendisi için çözümün belirsiz kaldığını söyler.
Çünkü her insanın serbest zamanı tam olarak onun kendisi kadar kıymetlidir. Aristoteles "Mutluluk serbest zamana dayanır görünmektedir.!" ve Diogenes Laertius Sokrates'in "serbest zamanı sahip olunan bütün her şeyin en kıymetlisi" dediğini bildirir.
210 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.