Aşk, görme engelli bir coşku, görmezlikten kaynaklanan bir bağdır. Oysa sevgi, bilinçlice bir bağ; apaçık, duru bir görmenin sonucudur. Aşk genellikle içgüdüden su içer, içgüdüden kaynaklanmayan başka bütün olgular değersizdir. Oysa sevgi ruhun içinden doğar, bir ruhun yükselebileceği bütün yerlere, sevgi de onunla birlikte doruğa tırmanır.
Aşk,
Schopenhauer ‘ın çok zengin bir sofra başında intiharı övdüğünü sık sık anlatıp gülerler. Şakaya alınacak hiçbir şey yok bunda. Acıklıyı ciddiye almamak o kadar da ağır bir şey değil ama bu tutumu benimseyen kişi hakkındaki yargıyı eninde sonunda tutumun kendisi verir.
Schopenhauer'in çok zengin bir sofra başında intiharı övdüğünü sık sık anlatıp gülerler. Şakaya alınacak hiçbir şey yok bunda. Acıklıyı ciddiye almamak o kadar da ağır bir şey değil ama bu tutumu benimseyen kişi hakkındaki yargıyı eninde sonunda tutumun kendisi verir.
Schopenhauer'in bizzat kendisi, kendi adını anmadan, bir heykeltıraşın iyi bir heykel yapıp yapmadığını bilmenin yolunun heykeltıraşın iyi bir insan olup olmadığını sormaktan geçmediğini belirtmiştir ...
"Çoklarının Schopenhauer'in öğretisinden edindiği izlenim ziyadesiyle yüzeyseldir. Onlar Schopenhauer'in dünyanın koskoca bir yanılgı, sonunun da hiçlik olduğunu düşündüğünü sanarlar. Yaşama iradesinin kesilmesinin varolmaktan kesilmek, kendisi ve bütün insanlar için gıpta ettiği şeyin de boş yokluk olduğunu düşünürler."
Kendi kendine yetmek, kendi kendisi için her şey olmak ve tüm varlığımı kendimde taşıyorum diyebilmek, elbette mutluluğumuz için en yararlı özelliktir. Aristoteles'in, "Mutluluk, yetinmeyi bilenlerindir"
Schopenhauer' in çok zengin bir sofra başında intiharı övdüğünü sık sık anlatıp gülerler. Şakaya alınacak hiçbir şey yok bunda. Acıklıyı ciddiye almamak o kadar da ağır bir şey değil ama bu tutumu benimseyen kişi hakkındaki yargıyı eninde sonunda tutumun kendisi verir.
Oliver Goldsmith'in söylediği gibi:
Her yerde sadece kendimize emanet olduğumuzdan Mutluluğumuzu da kendimiz yapar ya da buluruz.
The Traveller, v. 431
Bu yüzden herkes kendisi en iyi olmalı ve en çoğunu kendisi yapmalıdır. Bu durum ne denli çok söz konusu olursa, kendi hazlarının kaynağını o denli çok kendi içinde bulacak, o denli mutlu olacaktır. Aristoteles, büyük bir haklılıkla, "Mutluluk kendi kendine yetenlerindir" (Eudemos'a Etik, VII, 2) diyor. Çünkü mutluluğun ve hazzın tüm dış kaynakları doğaları gereği son derece güvenilmez, nahoş ve geçicidirler ve rastlantıya bağlıdırlar, bu yüzden, en elverişli koşullarda bile kolayca kuruyabilirler; sürekli el altında bulunamadıkları sürece bu kaçınılmazdır. Yaşlılıkta, hepsi zorunlu olarak kururlar: Çünkü yaşlılıkta şaka, yolculuk zevki, at sevgisi ve toplum için yararlılık bizi terk eder; hatta dostlarımızı ve akrabalarımızı da ölüm bizden ayırır. İşte o zaman, insanın kendinde neye sahip olduğu, her zamankinden çok daha fazla önem kazanır. Çünkü, en uzun süre dayanan bu olacaktır. Ama yaşamın her çağında da, insanın kendinde sahip olduğu şey, mutluluğun sahici ve biricik kalıcı kaynağıdır ve öyle de kalır. Dünyanın hiçbir yerinde alınacak çok şey yoktur: Acı ve yoksunluk dünyayı doldururlar ve onlar geçip gittiğinde de dört bir yanda can sıkıntısı beklemektedir.
sf9:
İnsan tüm diğer canlılar gibi doğduğunda o kadar bir ve bütün o kadar derli toplu haldedir ki o bütünün içinde hiç bir şey aynlık gayrılık taşımaz. Bu birlik ve bütünlüktür bir bakıma onu o çaresiz halinde yaşatan. Ne zaman ki o büTünün içinden kendisini çıkarır ve ona 'ben' der. kendisiyle geri kalan her şey arasında ilk yarık
Apagoge: Muhalifin önermesini doğru kabul ederiz; sonra bunu doğru kabul edilen bir başka önermeyle birlikte bir çıkarsamanın öncülü olarak kullandığımızda ne sonuç çıkacağını gösteririz: Ortaya açıkça yanlış olan bir
vargı çıkmıştır, ya eşyanın tabiatıyla ya da muhalifin
başka iddialarıyla çelişmektedir, yani ad rem ya da ad hominem olarak yanlıştır (Hippia Major ve başka diyaloglarda Sokrates). Demek ki muhalifin tezi olan önerme de yanlıştır: Çünkü her ne kadar yanlış öncüllerden hep yanlış
önermeler çıkmasa da, doğru öncüllerden sadece doğru önermeler çıkar.
Örnek [Instanz], evawmç [enstasis - itiraz], exemplum in contrarium [karşı örnek]: Genel önermenin doğruca formülasyonunda kapsadığı özel durumlara gönderme yapılarak çürütülmesi: Sözkonusu durumlar aslında genel önermeye uymadığından, demek ki önermenin kendisi yanlıştır.