Schopenhauer'in dinsel-ahlaksal insan ve dünya yorumundan Hıristiyanlığın ve öteki dinlerin anlaşılması için çok şey kazanılabileceği ne denli kesinse, onun, dinin bilgi açısından değeri hakkında yanılgıya düştüğü de o denli kesindir. Kendisi bu konuda, hepsi de romantizmin yandaşı ve Aydınlanma ruhunun yeminli inkârcıları olan döneminin-bilimsel öğretmenlerinin itaatkâr bir öğrencisiydi sadece; günümüzde doğmuş olsaydı, dinin sensus allegoricus'undan* söz edebilmesi mümkün olmayacaktı; daha çok saygı duyacaktı hakikate, adeti olduğu üzere şu sözcüklerle: şimdiye dek hiçbir din, ne dolaylı yoldan ne de doğrudan doğruya ne dogma ne de mesel olarak, bir hakikat içermiş değildir.
*eğretileme duyusu
Sayfa 84 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Schopenhauer ‘ın çok zengin bir sofra başında intiharı övdüğünü sık sık anlatıp gülerler. Şakaya alınacak hiçbir şey yok bunda. Acıklıyı ciddiye almamak o kadar da ağır bir şey değil ama bu tutumu benimseyen kişi hakkındaki yargıyı eninde sonunda tutumun kendisi verir.
#Schopenhauer
*Yazar
#Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
Felsefe yüksek bir dağ yoludur... ıssız bir yoldur ve yukarı çıktıkca daha da ıssızlaşır. Bu yolu her kim izlerse hiç korkmamalı, her şeyi geride bırakmalı ve kış karında güvenle ilerlemelidir... Kısa süre içinde altındaki dünyayı görür; kumsalları ve bataklıkları gözünün önünden kaybolur, düzgün olmayan noktaları düzelir, yırtıcı sesleri artık kulağına ulaşmaz. Ve yuvarlaklığını da görür. Kendisi her zaman saf ve serin dağ havasındadır ve güneşi görür, oysa aşağıdakı herkes gecenin karanlığıyla kuşatılmıştır.
, yani dünyada ya da daha doğrusu bizim dünya diye tanımladığımız yerde, çünkü onu hep dünya diye tanımladık,hiç akıl olmadığına, aklın ne olduğunu analiz edersek, asla akıl olmadığını söylemek zorundayız. S 14 Yürümek Evet Thomas Bernhard
Ilk öykümüz Yürümek 'te karakterimiz Oehler'in ağzından bilim insanı olan Karrer ile
Kendi kendine yetmek, kendi kendisi için her şey olmak ve tüm varlığımı kendimde taşıyorum diyebilmek, elbette mutluluğumuz için en yararlı özelliktir...
Aristoteles'in,
"Mutluluk, yetinmeyi bilenlerindir..."
Sayfa 122 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Nisan 2019Kitabı okudu
3.Kısım
Anlam Tutulması
Anton Çehov'un Tri Sestry oyunundan şu kısa diyaloğu dü- şünelim:
MASHA: Bir anlam yok mu?
TOOZENBACH: Anlam mı? (...) Şuraya bak; kar yağıyor. Bunun anlamı ne?
Kar bir ifade ya da sembol değildir. Anlatabildiğimiz kada- nyla gök kubbenin kederlenmesinin bir alegorisi değildir. Philip Larkin'in baharı
2.kısım
Anlam sorunu
Hayatın anlamı nedir?" sorusu neredeyse her sözcüğü so- runsal olan ender sorulardan biridir. Bu, son sözcük için de ge- çerlidir, çünkü dünya genelinde dini inancı olan sayısız insan için hayatın anlamı bir "ne?" değil, "kim?" sorusudur. Kendini işine adamış bir Nazi, Adolf Hitler'in
Yazdığım en uzun kitap incelemesi olabilir alıntılarla beraber;
Çok uzun süredir beni bu kadar kendine bağlayan bir kitap olmamıştı. Anlatılan hikaye, hikayedeki karakter ya da ona ilham veren ressam Paul Gauguin değil, benim ilgimi çeken. Bence harika çevirinin de etkisi ile yazarın dili ve tespitleriydi beni bu kitaba bu kadar bağlayan şey.
"Yalancı kötümser Schopenhauer'ın o müthiş budalalığını hatırlıyorum; ona göre koca aptallar, birbirlerine söyleyebilecekleri fikirleri olmadığından küçük, boyalı kartonları icat ettiler ve bunlar oyun kâğıtlarıdır. Ama bu koca aptallar oyun kâğıtlarını icat etmiş olsalar da o kadar aptal değildirler çünkü Schopenhauer'in kendisi, kötümserlik denen, sanki kâğıt oynayanları öldüren sıkıntı, kaygı yokmuş gibi, acıdan daha kötü bir şeyin bulunmadığı bir zihinsel oyun sistemi dışında bu tür bir şey icat etmemiştir."
Nietzsche'nin değer ölçüsünü benimsersek, şu ya da bu biçimde, evet diye düşünüyorlar demektir. Buna karşılık, intihar eden kişilerin yaşamın anlamından kuşku duymadıkları da çok olur. Bu çelişkiler süreklidir. Hatta mantık özleminin en çok duyulduğu bu noktada, görülmedik ölçüde canlı oldukları bile söylenebilir. Felsefe kuramlarını bu kuramları yayanların davranışlarıyla karşılaştırmak beylik bir şey, ama yazının malı olan Kirilov, söylenceden doğan Peregrinos, varsayımdan gelen Jules Lequier bir yana bırakılırsa, yaşamanın bir anlamı bulunduğunu yadsıyan düşünürlerden hiçbirinin, mantıklarını yaşamayı da yadsımaya kadar götürmediğini söylemek gerek. Schopenhauer'in çok zengin bir sofra başında intiharı övdüğünü sık sık anlatıp gülerler. Şakaya alınacak hiçbir şey yok bunda. Acıklıyı ciddiye almamak o kadar da ağır bir şey değil ama bu tutumu benimseyen kişi hakkındaki yargıyı eninde sonunda tutumun kendisi verir.
Arthur Schopenhauer, 1851’de yayınladığı “Parerga ve Paralipomena: Kısa Felsefi Denemeler” adlı eserinin 396. bölümünün bir kısmında, kirpilerin soğukta kaldığı anlarda karşılaştıkları ikilemi anlatıyor: “Soğuk bir kış sabahı çok sayıda oklu kirpi, donmamak için birbirine bir hayli yaklaştı. Az sonra, oklarının farkına vardılar ve ayrıldılar.
“Çoğunlukla insanın kendisi bile haklı olup olmadığını bilmez, çoğunlukla haklı olduğuna inanır ve yanılır, çoğunlukla buna iki taraf da inanır: Çünkü -veritas est in puteo- Gerçek derinlerde saklıdır.”
Gerçekten de ciddi, akılcı bilgi, Descartes'ın yaptığı gibi her konuda tam bir kuşkudan yola çıkan, inanca dayanarak kabul edilen her bilgiyi kenara atıp her şeyi aklın ve deneyimin yasaları üzerinde yeniden kuran bilgidir ve hayat sorusuna benim de aldığım yanıttan, yani o belirsiz, bir şey ifade etmeyen yanıttan başka bir yanıt veremez. Sadece ilk başlarda bilgi sanki olumlu yanıt vermiş gibi gelmişti bana; olumlu zannettiğim bu yanıt Schopenhauer'in, "hayatın bir anlamı yoktur, kötülükten ibarettir" yanıtıydı. Ama meseleyi inceledikten sonra yanıtın olumlu olmadığını, benim duygularımın sadece onu öyle dile getirdiğini anladım. Brahmanların, Süleyman'ın ve Schopenhauer'in ifade ettikleri gibi kesin bir şekilde ifade edilen yanıt, sadece belirsiz bir yanıt ya da 0=0 özdeşliğidir, bana bir hiç olarak görünen yaşam boştur, hiçbir şeydir. Böylece felsefi bilgi hiçbir şeyi inkâr etmez, ancak bu sorunun kendisi tarafından çözümlenemeyeceğini, kendisi için çözümün belirsiz kaldığını söyler.
Çünkü her insanın serbest zamanı tam olarak onun kendisi kadar kıymetlidir. Aristoteles "Mutluluk serbest zamana dayanır görünmektedir.!" ve Diogenes Laertius Sokrates'in "serbest zamanı sahip olunan bütün her şeyin en kıymetlisi" dediğini bildirir.