‘Keskin zekalı bir kişi, insanlar için tanrılardan korkmayı yaratabilirdi; böylece onlar gizlice yapıp ederler, konuşurlar ve düşünürlerse bile, kötüleri korkutacak bir şey olabilirdi.’
Kritias
Pek çok toplum, toplumu tehdit eden karanlık güçlere dair bir sezgi geliştirir. Antropologların bakış açısından dinsel inanç, bu duyumu yaratma girişimidir; zor zamanlarda bile bir amaç sayesinde yaşamak için güven duygusu yaratmaktır.
Böyle ağır sınanmasa Âdem kendisini nereden bilecekti? Geçici yanılgısının sebebi olan şey, onun sahiplenilmesine de neden olan şeydir. Ve böyle bir sahipleniliş için insan olan gözden düşmeyi, sürgün edilmeyi, her bir şeyi göze alabilir.
Her şey an, an nûr içinde, sonra daimî karanlık… İşte geldi, işte gidiyor… İnsan ömrü, kâinatın hayatı nûr içinde bir an görünüp, sönen hayal… Bir gölge oyunu!
Bazan tiyatro perdelerinde harice bakılan bir delik olur ve oyuncular içeriden gözlerini bu deliğe uydurup seyircilere bakarlar, işte ben bu delikten içeriye bakmak isterdim.
Ben, ben bütün hayatta kanlara, ıstıraplara, başkalarının aşkına bakmaktan başka ne işe yarar bir adamım? Kendi aşkımı, kendi yaramı sade kendi gözlerim gördü.
Çevremizdekiler bizim davranışımızı anlamıyorlarsa anlamasınlar. Bizin sadece onların anlayabileceği davranışlar sergilememizi istemeleri, bize dayatmada bulunma çabalarıdır. Eğer bu onların gözünde “asosyal” veya “akılsız” olmak demekse bırakın öyle olsun. Onlar çoğunlukla bizim özgürlüğümüze ve kendimiz olma cesaretine içerlerler.
An olan tek zaman, an yaşam ve gerçekten yaşamak her an önüne kendini seren ve senin de parçası olduğun yaşamdan ayrı mı, yoksa onunla bir olmayı mı seçtiğine bağlıydı sadece.