" Kimseye anlatılmaz bu dertler , çünkü herkes bunlara nadir ve acayip şeyler gözüyle bakarlar." Sadık hidayet yalnızlığı , anlaşılmamayi , iyiyi , güzeli ve gerçeği aramayı , bu arayış içinde bitkin düşmeyi , kendine yaptığı işkenceyi , kötü alışkanlıklarını , ruhsal bozukluğunu , hayali , düşü ve kendi tabiriyle ezelden ebede kısa ömrünü bu kitapla anlatmıştır. Kitabın ismimiydi , yoksa Stefan zweig gibi hayata vedası mi bilmiyorum fakat kitap okur üzerinde uzun süre etkisini yitirmiyor. Okuyucunun bir düş mü yoksa gerçekmi ayırt edemediği kurguda yazar arayışının imkansızlığını o kadar güçlü anlatıyor ki ...
" Onun o uzun saçlarını yıkadığı su , ancak pek az bulunur , pek az bilinir bir çeşmeden akabilir. Tılsımlı bir mağaradan çıkabilirdi. Entarisi bildiğimiz pamuktan dokunmuştu , o entariyi maddi eller , insan elleri yapmamıştır. Seçkin üstün bir varlıktı o . " Okura bu tasvir ve benzetmeler ile kendini kanıtlıyor . Her sayfasında altı çizilecek o kadar cümleler o kadar aforizmalar var ki , iyi ki seçmişim iyi ki okumuşum