Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bu itibarla, alemler ikiye ayrılır... “Gayb alemi” ve “şehadet alemi”.. “Dünya” ve “ahiret” alemleri olarak da anılır bu iki alem...
Sayfa 51 - Ehil YayınlarıKitabı okudu
Allah'a dair bilinç sıçraması 2.si
İnsanların, gözle görünmeyen, bilinmeyen ve her şeyi yaratan olarak tanımladıkları varlık Kur'an'da "HU" (Zat) olarak tanımlanır. Onun için biz kelime-i şehadette "Ben Allah'ı müşahede ediyorum" derken, Amentüyü okurken "Amentü Billahi" (B sırrı ile Allah'a iman ediyorum) diyoruz. "B sırrı ile Allah" ifadesi "HU" anlamına gelir. "HU"nun ise hiçbir zaman görünmesi ve bilinmesi mümkün olamayacağı için "HU"ya iman edilir. Biz, görünen ve bilinen Allah'ı müşahede ettiğimiz için kelime-i şehadeti söyleyerek MÜSLÜMAN olurken, görünmeyen ve bilinmeyen, hiçbir zaman da görünmesi ve bilinmesi mümkün olmayan fakat herşeyi yoktan vareden varlığa, yani "HU"ya iman ederek MÜ'MİN oluruz. Çünkü görünen ve bilinene şehadet edilirken, görünmeyen ve bilinmeyene iman edilir.
Okumuşlar YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
"Bana gelen (vahiy) güneş gibidir. İster şehâdet et, ister terk et." Hâkim, Beyhakî.
Bayram günü sünnetleri
(Ni’met-i islâm) kitâbında diyor ki, (Bayram günleri şunları yapmak sünnetdir: Erken kalkmak, gusl abdesti almak, misvâk ile dişleri temizlemek, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek, Fıtra bayramı nemâzından önce tatlı yimek, hurma yimek. Tek adedde yimek. Kurban kesen, o gün ilk olarak kurban eti yimek. Sabâh nemâzını mahalle mescidinde kılıp, bayram nemâzı için, büyük câmi’e gitmek. O gün yüzük takmak, câmi’e erken ve yürüyerek gitmek. Bayram tekbîrlerini, Fıtr bayramında sessiz, Kurban bayramında cehren söylemek. Dönüşde, başka yoldan gelmek. Çünki, ibâdet yapılan yerler ve ibâdet için gidip gelinen yollar, kıyâmet günü şehâdet edeceklerdir. Mü’minleri güler yüzle ve (Selâmün aleyküm) diyerek karşılamak. Fakîrlere çok sadaka, [İslâmiyyeti doğru olarak yaymak için çalışanlara yardım] yapmak. Sadaka-i fıtrı, bayram nemâzından önce vermek). Dargın olanları barışdırmak, akrabâyı ve din kardeşlerini ziyâret etmek, onlara hediyye götürmek de sünnetdir. Erkeklerin kabrleri ziyâret etmeleri de sünnetdir.
Elhamdülillah
Bizim için "şehadet" kelimesi mânevî bir zırhtır, hiçbir silah ona tesir edemez.”
Bu şiirdeki “Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın” mısraı, İstiklâl Marşı'ndaki “Bu ezanlar ki şehâdetleri dinin temeli” mısrasında daha yüklü hale gelmiş bir benzeri ve hissiyatı kuvvetlenmiş bir devamıdır. (Ezandaki şehadetler, imanın ifadesi olarak Allah'tan başka ilâh olmadığını ve Hz. Peygamber'in Allah’ın elçisi olduğunu ifade eden Kelime-i Şehadet'in iki unsuruna işaret etmektedir: Eşhedü en lâ-ilâhe illallah / Eşhedü enne Muhammeden Resûlullah). Aynı kuvvetli irtibat İstiklâl Marşı'ndaki “Değmesin mâbedimin göğsüne nâmahrem eli” mısraı ile Bülbül'deki “Dolaşsın sonra İslâmın haremgâhında nâmahrem” mısraı arasında da vardır. Harem” ve “nâmahrem” kelimeleri ezanın, mâbedin, caminin Müslümanların iffeti ve namusunun timsâli olduklarını da göstermektedir. Bu önceden de böyle idi (caminin ve evin içine harem/harim denir, Kâbe'nin ve Mescid-i Nebevî'nin Harem-i Şerif, Mekke ve Medine'nin Haremeyn olarak adlandırması da buna işaret eder) fakat yeni şartlarda bunun daha da kuvvetlendiği açıktır. (Mısradaki göğüs kelimesinin birkaç anlamı ifade edecek şekilde ama aynı zamanda namus ve iffete de işaret ettiğini hatırlamak lazım).
Sayfa 84 - Dergâh
Reklam
Tevbe/113
(Kâfir olarak öldükleri sabit olarak veya kalplerinin mühürlü olduğuna dâir vahiy inerek) kendilerinin o şiddetle tutuşmuş ateşin ayrılmaz adamları olduğu gerçeği onlara iyice belirdikten sonra, o şirk koşan kimseler için bağışlanma talebinde bulunmak, o peygamber için de, inanmış olan kişiler için de (uygun ve yakışan bir şey) olamaz! Velev ki o (bağışlanması talep oluna)nlar yakınlık sahipleri olsunlar! Müseyyeb ibni Hazn (Radıyallâhu anh)`dan rivayete göre; Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem), amcası Ebû Talib vefat ederken ona: “Kelime-i şehâdet söyle de Allâh katında senin bağışlanman için onunla delil getireyim!” buyurdu. Fakat o sırada yanında olan Ebû Cehil ve Abdullah ibni Ebî Ümeyye: “Yoksa sen Abdülmuttalib’in dininden ayrılıyor musun?” deyince o, kelime-i şehâdeti söylemedi. Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) ona tekrar tekrar kelime-i şehâdeti teklif ettiyse de, onlar her seferinde aynı lafı tekrarladılar. Neticede Ebû Talip: “Ben Abdülmuttalib’in dini üzereyim!” diyerek öldü. O zaman Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem): “Vallâhi nehyedilmediğim sürece senin için istiğfar edeceğim!” buyurdu. Daha sonra bu âyet-i kerîme nâzil olarak, en yakın akraba da olsalar, şirk üzere ölenler için istiğfar edilemeyeceğini beyan edince, Rasûlûllâh (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) istiğfardan vazgeçti.
Mesela Buhara'da mürid ve muhibleriyle velilik halleri üzerine sohbet ettiği bir gün müslüman kisvesine bürünerek sohbet halkasına katılan hıristiyan bir gencin sorusu üzerine söyledikleri, bugün de kulaklarımıza küpe olması gereken ikazlar taşır. Elinde tesbih, sırtında dervişlik hırkası, omuzunda seccade ile hıristiyan olduğunu gizleyen bu
Sayfa 118Kitabı okudu
Evet dünyadaki bütün sühulet, bütün ucuzluk, bütün mebzuliyet ; ■ Vahdetten gelir ve Ferdiyete şehadet eder.
Ey münkir! Bilir misin ki, küfür ve inkârın ile ne kadar ahmakça bir cinâyet işliyorsun ki, kendi yalancı vehmini, hezeyancı aklını, aldatıcı nefsini tasdik edip, hiçbir vechile hulf ve hilafa mecburiyeti olmayan ve hiçbir vecihle hilaf, O'nun izzetine, haysiyetine yakışmayan ve bütün görünen şeyler ve işler, sıdkına ve hakkaniyetine şehâdet eden bir Zât'ı tekzib ediyorsun! Nihayetsiz küçüklük içinde nihayetsiz büyük cinâyet işliyorsun! Elbette, ebedî büyük cezaya müstehak olursun. Bazı ehl-i Cehennem'in bir dişi, dağ kadar olması; cinâyetinin büyüklüğüne bir mikyas olarak haber verilmiş.
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.