Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Halim'i kıskanıyor muydu? Selma'dan korkuyor, ondan kaçmak istiyor, fakat aradaki bağları koparamadığı için eziyet mi çekiyordu? Neydi?
. Ölen kocalarına da mı bunu yaptı? Zavallılar! Üç bin senelik bir aşifte hilesine aldanmışlar." Bu sözleri yüksek sesle de söylemek istiyordu. Elinin okşama hareketi ağırlaştı. Galiba şimdi Selma'dan nefret ediyordu.
Reklam
Ya Feriha, karısı? Ya Ufuk, bir buçuk yaşındaki kızı? Dört senelik evliydi. Feriha'yı artık iyiden iyiye şefkate çevrilmiş bir aşkla seviyordu. Bir an için bile olsa, şimdiye kadar ona bu Selma'dan başka ihanet arzusu telkin eden bir tek kadın çıkmadı.
Çocuğu olmayan kadın, erkeğin kibrinden ötürü dünyadan sürülmüştür. Erkek, hayatını çocuğunun bedeniyle sürdürdüğünü ve yeryüzünde ölümsüzlüğe erdiğini düşünür. Maddiyatçı erkek, çocuksuz karısını yavaş bir intihar gibi görür. Ondan nefret eder, ondan ayrılmak ister, ya da ölmesini arzular, onu düşmanı olarak bilir. Mansur Bey de maddenin hükmettiği, çelik gibi sert, mezar kadar doymak bilmeyen o erkeklerden biriydi. Kendi adını ve servetini devredeceği bir çocuk sahibi olma arzusu tatmin edilmeyince, erdemini ve güzelliğini şeytani kusurlar olarak gördüğü zavallı Selma'dan aldı öcünü.
"...Selma'dan ona kalan hayat yadigarında hiç rol oynamadığını fark etmiş. Önce açık denizlerdeymiş, askermiş, sonra şişelerde balık."
Veysel çok uğraştı zamanında, bir paradoksu olsun; sivilceleri, çıbanı, benleri olduğu gibi... Çöp koleksiyonu bile oldu. Paradoksu her seferinde yarım kaldı. Yine de vazgeçmedi sevmekten; Selma'yı görmek, ona dokunmak, sevgisine karşılık görmek arzusundan vazgeçti. Sevmekten değil ancak Selma'dan geçti. O olma dan, onu görmeden onu sevmeyi öğrendi Veysel. Sevmek zaten böyle bir şey değil mi? Veysel demek, görmeden sevebilen demek değil mi? Veysel sevgisini çocuklara, annesine, insanlara yöneltmeyi seçti. Selma'nın saçları yerine kedinin başıydı okşadığı, kuşun tüyünü öptü. Sevmek için Selma'ya gerek olmadığını anladı sonunda. Selma yanında olsa, Selma'da kaybolurdu. Onun yokluğunda kendini buldu Veysel. Yine de duygusunu, acısını unutamadı. Artık yük değil bu. Bu sayede daha çok sevebiliyor, daha iyi anlıyor; gülebiliyordu. Aşıktı ancak aşkının nesnesi yoktu. Putu bırakmıştı. Putu olmayanın paradoksu da yoktur. Ateşi sönmüş ocakta yemeğini unutmuş, arzusunun külü çoktan soğumuş... O güler yüzlü çocuk geri mi geldi? Ölebilirdi de... Hazırdı. Açık çek verdi meleğe: Ne zaman istersen, o zaman al.
Sayfa 188
Reklam
O mezar ve bu kalp, Selma'dan geriye kalan yegâne tanıklar
Akçura, işgal karşıtı hareketlerin hep başında olmuş, bu süreçte Türk Ocağı'ndaki faaliyetlerine de devam etmiştir. Mart 1920'de İstanbul'un fiilen işgal edilmesinden sonra Türk Ocağı kapatılmış, Yusuf Akçura tutuklanarak Agopyan Hanı'na konulmuştur. Hapisten çıktıktan sonra Selma Hanım'la evlenen Akçura, Mehmet Emin (Yurdakul) Bey'le 29 Mart 1921'de İstanbul'dan ayrılmış, İnebolu üzerinden Ankara'ya geçerek milli harekete katılmıştır.
_İslam = Arapçılıktır. Asimilasyonla inananı araplaştırır. Her müslüman halk, araplaşmaya mahkumdur. Kuran’ın kendisi, Araplar için Arapça olduğunu söyler.(Şura 7) İnsanın tüm yaşantısı, giyimi, yemesi, içmesi, gezmesi, eğlenmesi, sevmesi, düşünmesi ve inanması “çöl bedevîlerinin kabile kanunu” ölçütlerine göre ayarlanmaktadır. İslamlaşarak milli
Ben Melik Tübba'nın veziri Semul ile hekim Revaha'nın torunu Hâlid'im. Zeyd'in oğlu ve Eyyüb'un babası Hâlid. Babam Küleyb, Hazrec kabilesinin Neccaroğulları kolundan Babaannem Hind. ünlü şair İmrulkays'ın torunu. Abdülmuttalib'in annesi olan Selma'dan dolayı Sevgilim ve Efendim olan Kutlu Nebi ile akrabalığımız var. Eşim Fatıma. Şair Kuss bin Saide'nin kızı Fatıma, benim için Allah'ın bir lütfu. Karanlık ve bulutlu günlerimin ışığı...
61 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.