İTİRAF EDEMEDİĞİNİ
Bazen kendine bile itiraf edemediğini
Şiirler anlatır
Senin konuşamadığını
Yazdıkların konuşur
İçindeki sustuklarını
Avaz avaz bağırır
Duyulmasını istemediğini
Şarkılar söyler
Bir şiir yazar yine şair
Güftesi bestelenir...
KALPTEN DUDAĞA
Kalpten dudağa sözler gelir
Bilgisayarın tuşlarıyla ifadeler şarabın kırmızısı gibi akıverir
Şiir mi olur, alıntı mı olur, mısra mı olur
Naif, narin ve derin duygularıyla
Kelimeler konuşur
Konuşulan kelimeler dünyayı değiştirir...
Travma böyle bir şey di galiba; onu somutlaştırmamak, yok sayabilmek adına ne açıkça sesli söylüyorduk ne de yazıyorduk. Belki bu, ruhumuzun hayatta kalma stratejisiydi.
Eğer bir süre için aklını susturup kalbine, ruhuna konuşma şansı verirsen, bence bunu sende bileceksin. Biz birbirimizi aklımızla sevmedik ki, âşık olduk.
Çok sevdiğimiz birisi zarar gördüğünde, ortada suçlayacak bir kötü karakter olsun isteriz. Aksi takdirde öfkemizi ve isyanımızı yönetecek hiçbir şey olmaz ve en yanındakine, yani kendimize yüklenmeye başlarız.
mansûrca
geçirseler boynuma bir ip
mansûr gibi assalar beni
yine İnler'in aşk aşk deyip
silindirle etseler beni
aşksıza az bağlar bahçeler
âşık olana bir gül yeter
bu hâlden habersiz kimseler
asmazlardı çözseler beni
birikim
çok şiir biriktirdim
bu da demek ki çok hüzün
hayalimdi bir şair olmak belki de
yoksa dile geleceği yok sözün
haykırsaydım ney gibi yankılanırdım
yine de vakti dolmadan gelmezdi o gün
yalnızlığı sırdaş sandığım sesimden bellidir.
nefesimden belli bu sessiz düğün
bir şiire sığar mı anlatsam
çok hüzün biriktirdim
Fark ettiği bir başka şey de insanların ihtiyacı dâhilinde bazı şeyleri hatırlamasıydı. Belki de bu, hayatın olağan akışı içinde yaşanması mümkün bir durumdu. Soğuk sıcağı, yokluk varlığı hatırlatmıyor muydu? Yalnızsınız hayatınızda birilerinin olmasını istemiyor muydunuz?