Kimi kez gizli gizli delirdiğimden kuşkulandığımda gerçek delilere bakarım. Sözgelimi şehirde bisikletle dolaşan şişman bir adam, bisikletini son hızla yoldan geçenlerin üstüne sürüp son anda frene basıyor, sonra da bağırıp çağırıp yoluna devam ediyor. Bu tür zavallı insanları beş dakika kadar izlemek onlardan biri olmadığımı anlamaya yetiyor. Gerçek deliler yaygaracı, saldırgan, küstah ve sağı solu belli olmayan insanlardır. Bense sessiz, sabırlı, akvaryumda unutulmuş bir balık kadar utangaç biriyim.
İçimde yükselen ama sonunda yine de sessiz kalan, insanlara gerçekliğin sıradan sıkıcılığını anlatma dürtüsüne her seferinde yenik düşerim. Sonra hemen, diğerlerinin de olup biten her şeyin ne denli acınası olduğunu bildiklerini fark ederim. Bu sefer de o insanların sahip olduğu bu bilgiyi kasten mi gizli tuttukları, yoksa başka nedenlerle mi bu konu hakkında konuşmak istemedikleri meselesi meşgul eder zihnimi. En sonunda da hepimizin bu apaçık zavallılıkla nasıl bu kadar iyi başedebildiğimiz sorusu belirir..
Hayatın bu tuhaflığı içsel bir suskunluğa itiyor beni. Artık yalnızca çaresiz ruhumun yakınmalarını dinliyorum. Hiç durmadan gerçekliğin zorlayıcı alışkanlıklarına mahrum kalmaktansa, kendi kırılganlığına yaraşır bir şeyler yaşamak istiyor.