Sen yemyeşil bir vadi
Ben sende akan mavi bir nehir
Hayat mahur beste kulağımızda
Gökyüzü böyle üzgün
Turnalar sessiz
Toprak bu kadar kırmızı değil
Sen bir ayna şehrin duvarlarında
Ben sende yansıyan sevda ışığı
Her şey değişir... Heraklit haklıdır: Aynı nehre iki kez giremezsin.
Nehir değişiyor, sen de değişiyorsun. Her şey harekettir, her şey akıştır; her şey geçicidir, her şey anlıktır. Sadece bir an için oradadır ve sonra gitmiştir ve onu asla tekrar bulmayacaksın. Tekrar bulmanın bir yolu yoktur. Bir kez gittiğinde sonsuza dek gitmiştir.
Ve hiçbir
Bitti yolculuk,
ama varabilmiş değilim hiçbir sona,
her diyar bir şeyler götürmüş sevgimden,
bir gözümü yakmış her ışık,
giysilerim parçalanmış her gölgelikte.
Bitti yolculuk.
Ama prangasındayım henüz bütün uzaklıkların,
hiçbir kuş taşımamış beni sınırların ötesine,
denize akan hiçbir nehir,
sürüklememiş aşağılara bakan yüzümü,
ne de gezinmek istemeyen uykumu kucaklamış...
Biliyorum, şimdi daha yakında dünya ve sessiz.
Sohbet buraya geldiğinde, başka konuşalacak şey mi kalmadı, içim daraldı kapatın konuyu lütfen, gibi cümleler duyardım zaman zaman. Büyük ihtimalle sizler de. Ölüm bilinci, maalesef sevdiğiniz birinin kaybıyla insanda gerçek bir yer ediyor. Benim bu konulara yönelmemdeki sebep biraz da insanların tepkileriyle bu konuya pandoranın kutusu gibi
Onu kaybetmek, zamanın akışında süzülen bir yaprak gibi hafif olmayı hiç öğrenemedi. Acı, kalbimin en derin köşelerine işlemiş, orada sessizce ama inatçı bir şekilde yaşamaya devam ediyor. Günler geçiyor, mevsimler değişiyor ama o acı, zamanın iyileştiremediği bir yara gibi duruyor.
Gözlerim kapalıyken bile hissediyorum; her hatırası, her gülüşü,
GÜLŞİİR
Geceyarısı, karanlık bir bozkırda
Işıklar içinde akan bir tren kadar yalnızım
içinde onca insan, içinde dünya...
Soluk soluğa, demirden bir ırmağa mahkum
Ve bilmeyen sonsuzluk nedir,
Haklı olan kim bu kargaşada?
Ateş ve su, yaşam ve ölüm, irin ve şiir
Ucu bucağı olmayan bu çığlığın
Ortasında nasıl barışılabilir?
Anlamak isterim, hangi