Yeniden masaya döndü, yazı kalemini mürekkebe batırıp yazdı: ”Geleceğe ya da geçmişe; düşüncenin, özgür insanların birbirinden farklı oldukları, yalnız başına yaşamadıkları bir zamana, gerçeğin var olduğu, yapılanın bozulmadığı bir zamana.”
Maddi açıdan geriye en ufak bir iziniz, hatta kağıt parçasına yazılı, sahibi bilinmeyen bir söz bile kalmayacağına göre, gelecekten nasıl medet umardınız?
Bütün öteki suçları içine alan en büyük suçu işlemişti. Kalemi kağıda hiç değdirmese de bu suçu işlemiş olacaktı. Adına ‘Düşünce Suçu’ diyorlardı. Düşünce suçu sonsuza kadar gizlenebilecek bir şey değildi.
İki anlam çıkarılabilecek, bir iki saniye bakışmışlardı. Sadece bu kadardı bu olay. Bununla birlikte insanın hayatını sürdürmek zorunda kaldığı içe kapanık yalnızlığın ortasında bu bile unutulmaz bir olaydı.