XVII. yüzyıldaki zendeka ve ilhad olayları ise yine aynı şekilde ulema ve tasavvuf çevrelerinde devam ediyor görünmektedir. Artık daha çok Hamzavi adıyla anılacak olan Melami hareketi, Oğlan Şeyh İbrahim ve Sütçü Beşir Ağa tarafından İstanbul'da bu arada Bosna'da yoğunlaşırken, bir yandan da ulema çevreleri muhtelif zendeka ve ilhad olaylarına sahne oluyordu. İstanbul'da Behram Kethüda medresesi müderrisi Nadajlı Sarı Abdurrahman Efendi, ilk olayın kahramanıdır. Bu zatın tıpkı Şeyh Bedrettin gibi alemin sonsuzluğuna inandığı, kıyamet ve haşri inkar ederek bu fikirlerini yaymaya çalıştığı belirtilir. Naima kendisinin 1602 yılında Anadolu Kazaskeri Esad Efendi'nin başkanlık ettiği bir ulema meclisinde yargılanarak idam olunduğunu yazarız.
Sayfa 40 - TimaşKitabı okudu
AHMET HİKMET MÜFTÜOĞLU Türk milliyetçiliğinin adı olan Türkçülük fikrinin öncü ve tanınmış isimlerinden Ahmet Hikmet Müftüoğlu'nun devlet adamı, fikir adamı ve sanatkâr olarak milletimize hizmetleri büyüktür. Vefatının üzerinden yıllar geçmesine rağmen eserlerinin yeni baskıları yapılmakta ve genç nesiller tarafından takip edilmektedir. Onun
Reklam
Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’nin şeyhi Atâ Efendi’nin rolü özellikle iyi bilinmektedir; kendisi müttefik devletlerin polisleri tarafından aranan birçok kimselerin tekkeye sığınmasını sağladı. İsmet İnönü bile o sırada orada kalmıştı. Erzincanlı Hasan Fevzi Efendi bağlılarıyla birlikte savaşa gönüllü katıldı; daha sonra da Ankara’da toplanan Birinci Millî Meclis’te Erzincan’ı temsil etti. Türkiye Cumhuriyeti’nin resmî tarih yazımında kendilerinden nefret edilen iki şahsiyet, Şeyh Sa’îd ile Şeyh Mehmed Es’ad dahi mücadeleyi desteklemişlerdi. Bunların ilki Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kuruluşunda en önemli kuvvetlerden biri idi; ikincisi ise Erenköy’deki ikameti esnasında, Atâ Efendi’nin Üsküdar’da oynadığına benzer bir rol oynadı. Onun hayır dualarını almak için gelenler arasında Fevzi Çakmak da bulunmaktaydı... Maamafih, bu Nakşibendîlerin -diğer sayısız din adamlarıyla, hem ulemâ hem de şeyhlerle birlikte- kurulmasına yardım ettikleri yeni Türk Devleti, lâiklik resmî sloganının hiçbir zaman gizleyemediği İslâm’a karşı radikal bir düşmanlık siyasetine girişmeye kararlıydı. Laiklik dinî ve siyasî alanların; belki siyasî otoritenin kazanmış olduğu genel bir teftiş yetkisi ile birlikte, ikisinin de özerk olarak ayrılması anlamına gelmelidir. “Laiklik” Türk uygulamasında ise, keyfî bir şekilde sınıflandırılmış dinî çemberin, katı din karşıtı bir devletin genişletişmiş otoritesi tarafından hâkimiyet altına alınması manasına gelmiştir.
Sayfa 433Kitabı okudu
ıtaya tarikata şirk diyerek bu kadar ulemayı şirkle itham ediyorlar. Büyük cesaret! Bir: Abdülkadir-i Geylânî kuddise sirruhû İki: İmâm Sühreverdî. Üç: İmâm Ğazâlî kuddise sirruhû. Dört: İbn-i Hacer el-Heytemî rahimehullah Beş: Allâme, Müfessir Süleyman Cemel rahimehullah. Altı: Muhammed Müftî el-Hadimî rahimehullah. Yedi: İmâm
1925'li yıllardan bir diyalog..
Carl Vett: Doğu eskileri aynen taklit etmek yerine onların üzerine bir şeyler ekleyip yeni şeyler inşa etmeye çalışsa dünyaya daha iyi hizmet etmiş olurdu. Eski Arap ve Hint edebiyatındaki bolluğu ve zenginliği düşünün. Bu kadim hikmeti tekrar mütalaa etmeyi yüklenecek bir hareket başlatılabilir. Şeyh Esad efendi: ama (dedi şeyh üzülerek), bu faydalı ve büyük hareketi başlatmak için gerekli üniversitelerimiz, hocalarımız ve mali imkanlarımız yok.
Geri16
66 öğeden 61 ile 66 arasındakiler gösteriliyor.