Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir Seyyah-ı Avâre..
Anlamak, bulutların kalbinden geçenleri...
Seyyah olup şu âlemi gezerim Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kendi efkârımca okur yazarım Bir dost bulamadım gün akşam oldu Pir Sultan Abdal
Reklam
Her köşede zifiri bir muamma bırakan Gönül memleketimde seyyah mıdır gözlerin
Sayfa 33 - TimaşKitabı okuyor
Her köşede zifiri bir muamma bırakan Gönül memleketimde seyyah mıdır gözlerin Renkler âvâre; sitem başıboş kuytularda Mavi midir, yeşi mi, siyah mıdır gözlerin Yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin
Sayfa 33 - TimaşKitabı okuyor
canıma değen her sözden kara seyyah ağrısıyla geçerim uzun bir sıkıntı işte her akşam gidip geldiğim oysa yataklardan geçerdim ben hepaynıhikâyeyianlatankadınlardan koynumda yıkanmış ırmaklar taht kurar uzanıp üzgün aynalardan bakardım kendime
‘Seyyah olmak, kendi içinden şehrin içine, şehrin içinden kendi içine akıp gitmek, dışarıda görünmek ama içeride olmak, içeride dolaşıp dışarıda geziyor sanılmak.’
Sayfa 252Kitabı okudu
Reklam
16. yüzyılın sonunda Türkiye’ye gelen bir Alman Seyyah, Ayasofya’da sultan II.Selim’in türbesinde onun yanı başında yatan ve kimisi bebekken katledilen şehzadelerin tabutlarına bakıp, “Dünyada nasıl bir güneş varsa, Türklerin de bir hükümdarı ve efendisi vardır” der.
Sayfa 42 - TimaşKitabı okuyor
Seyyah her yerde olabileceği için hiçbir yerde değil.
Mahir seyyah ardında teker izi bırakmaz. Mahir hatip gaf yapmaz. Hesapta mahir olan, hesap tahtası kullanmaz. Bağlanmakta mahir olan ip kullanmaz, Yine de bağladığı çözülmez.
Sayfa 29 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Ey âlem-i misâlin seyyâh-ı huşyârı Hiç kasr sûretinde gördün m nevbahârı
Reklam
Ahh gözlerin diyorum...
nihavend mi, sultan-ı yegah mıdır gözlerin kubbesinde yitirdim zaman duygularımı akşam mıdır, gece midir, sabah mıdır gözlerin ruhumu baştan başa acılarla dokuyan beynimi kurşunlayan silah mıdır gözlerin her köşede zifiri bir silüet bırakan gönül memleketimde seyyah mıdır gözlerin renkler avare; sitem başıboş kuytularda mavi midir, yeşil mi, siyah mıdır gözlerin yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin
Sayfa 52 - Birey YayıncılıkKitabı okudu
Bütün Türkler her şeyden çok ekmeğe bayılırlar, özellikle de taptaze fırından yeni çıkan ekmeğe. Sultan ne bıçak, ne de çatal kullanır. Tek kullandığı tahta bir kaşıktır. Önünde her zaman iki tane kaşık bulunur, bir tanesi sebze çorbasını içmek için, diğeri de susuzluğunu gidermek için içtiği çeşitli meyvelerden yapılan, limon suyuyla ve şekerle karıştırılan şerbetlerini içmesi için. Yemeklerini birer birer tadar, tattığı yemekler sofradan kaldırılır. Eti o kadar yumuşak, o kadar incelikle pişirilmiştir ki, daha önce de dediğim gibi yemek için bıçağa ihtiyacı yoktur, parmaklarıyla kolayca eti kemiklerinden ayırabilir. Sofrada tuz kullanmaz, iştah açıcı filan da yemez. Ama eti bitirip de doyunca midesine son olarak baklava ya da ona benzer bir şey gönderir. İşte, akşam yemeği böyle bitince ellerini dünyanın en güzel mücevherleriyle süslü bir altın bir leğende yıkar. (Seyyah Ottoviano anlatıyor.)
"İnsanlar her şeyi hem kendileri, hem de başkaları için zorlaştırıyorlar. Yine de," dedi, " bir dağı aşmak zorunda olan bir seyyah gibi bu konuda susmak en iyisi; elbette daha olmasa, yol çok daha rahat ve kısa olur; ama sonuçta orada ve aşılması gerekiyor!"
1181 senesinde, Selahaddin Eyyubi oradayken Şam’ ziyaret eden Endülüslü seyyah İbn Cübeyr, her saat başı açılıp kapanan pirinçten bir kapağın içinden çıkan bronz şahinlerin vakti haber verdiği duvar saatinden ve alçalıp yükselen suyla ölçüm yaparak geceleri saati gösteren kırmızı lambalardan bahsederek bize bu harikulade camiinin güzelliklerini tasvir eder.
Seyyah olup şu alemi gezerim Bir dost bulamadım gün akşam oldu Kendi efkarımca okur yazarım Bir dost bulamadım gün akşam oldu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.