Sosyal bir ruh kazanmış cemiyette, hürriyet herkes içindir, kimsenin lütfu değil, Allah'ın yaradılışımızda gösterdiği hikmettir,Hakk'ın sevgisidir. Doymak bilmez insanların, doymayan arzularının serbestliği değildir; rengini, kokusunu, güzelliğini herkesin duyup görebileceği, herkesin bakıp ruhuna basabileceği, ama hiç kimsenin tahakkümüne alamayacağı, hakkın verdiği ve ancak ulu devletin koruyabileceği bir nimettir. Bu hürriyetin sınırlarını Hak tayin eder. Viyana seferi dönüşünde, bağdaki asmalarından kopardıları üzümlerin bedellerini, bir kese içinde, asmaların dallarına asan asker hür değil miydi? Sabahın erken saatlerinde dükkanını açıp ilk müşterisine satış yaptıktan sonra, gelen ikinci müşterisini henüz siftah etmeyen komşusuna gönderen esnaf hür değil miydi?
Zaferi sadece ganimette, aşkı bedende, hizmeti menfaate aramayan bir ruh, pek mütevazi bir şekilde, Hakk'a ve halka hizmette sükun buluyordu. Bu ruh, çorak tepelerde, sürüsünün bekçisi ve tabiatın yoldaşı olan çobanı derviş, zaferlerinin sayısı pek kabarık hükümdarı adaletin sembolü yaparken, kainat karşısında insanın hiçliğini ihtar ediyor. İsimsiz pek çok kahraman yetiştiren, sadece ALLAH için veren, O'nu için hizmet eden büyük bir millette sevgi, merhamet ve adalet bayraklarını, hak rüzgarları içinde dalgalanması cemaat ruhunun, en güzel şekliyle görünüşünden başka bir şey değildir. Bu ruhta, bu cemiyette insanların hakları pek yücedir, her şey ALLAH içindir.