Belki de bir yetinmeme ruhu. Gizli bir geçicilik acısı. İçimizde dışımızda bir boşluk. Geçer ve yoktur. Her şey yabancıdır artık. Hem acı hem arzu, hem hayal hem hatıra, hem unutuş hem kırbaçlı bir bellek.
"Hayatta kalıplar var... Ritimler. Bir hayatta kendimizin köşeye kısılmış hissettiğimizde, hüznün, trajedinin başarısızlığın ya da korkunun, tek bir varoluşun ürünü olduğunu düşünmek çok kolay. Yalnızca yaşamanın değil, belli bir şekilde yaşamanın sonucu olduğunu düşünmek. Demek istediğim, acıya karşı bağışıklık kazanmamızı sağlayacak bir yaşam tarzı olmadığını anlasak, her şey çok daha kolay olurdu. Mutluluğun doğasında acının da olduğunu. Biri olmadan öbürünün de olmayacağını. Tabii ki farklı düzeylerde ve farklı miktarlarda. Ama hiçbir hayatta sonsuza kadar saf bir mutluluk içinde olamayız. Öyle bir hayat olabileceğini düşünmek ancak yaşadığımız hayattaki mutsuzluğumuzu büyütmeye yarar. "
.. Sen kim olduğunu unuttun. Her şey olmak, hiçbir şey olmamaktır. Kök yaşamını unutuyorsun. Neleri sevip neleri sevmediğini unutuyorsun. Pişmanlıklarını unutuyorsun. "
Dışarı bakarken derin düşüncelere dalmıştı Litvinov, birden tuhaf bir şey geldi aklına... Vagonda yalnızdı:Rahatsız eden kimse yoktu onu. "Duman, duman," diye mırıldandı birkaç kez. Ansızın her şey dumanmış gibi geldi ona; her şey, kendi hayatı, Rus hayatı, genelde insan hayatı; özellikle de Rus hayatı... "Her şey duman ve buhar," diye geçirdi içinden. Her şey sürekli değişiyordu, sürekli yeni biçimlere bürünüyor, olaylar büyük bir hızla birbirinin ardı sıra koşuyor ve her şey iz bırakmadan, ama bir sonuca da varmadan yok oluyordu. Rüzgar yön değiştiriyordu, bu kez her şey aksi yöne koşmaya başlıyordu; orada başlıyordu bitmek bilmeyen, telaşlı, gereksiz oyun.