Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kdry

Kdry
@shahrazad
Seyretmek mi en dipten, yaşamak mı umarsızca..
Küçük bir oda düşünün, güneşin altında kavrulan, hele öğle sıcağında yanıp tutuşan bir oda… küçük bir oda, bir masa, sandalye ve yatak… ve masanın üzerinde bir saat ve bir tabanca… başka hiçbir şey yok ve bir de masanın önünde duran bir insan… gözlerini masadan, saatin saniye ibresinden bir an bile ayırmayan bir insan… yemeyen, içmeyen, sigara tüttürmeyen ve hiç kıpırdamayan bir insan… sürekli sadece… dinleyin, sürekli sadece, üç saat boyunca… saatin beyaz kadranına ve tik tak ederek bu kadranı dolaşan o saniye göstergesine… böyle… böyle… günü geçirdim, sadece bekledim, bekledim, bekledim… ama şöyle bekledim… bir Amok koşucusu nasıl beklerse öyle, anlamsız, hayvansı, çılgınca, düz çizgide ilerleyen bir inatla.
Sayfa 41
Reklam
Yeni bir dünya görmüştüm, dörtnala bir kovalamaca içinde hızlıca birbirine karışan görüntüler içmiştim. Artık onları düşünmek, dağıtmak, organize etmek, kafamda yeniden canlandırarak gözüme çarpan şeylere bir çekidüzen vermek istiyordum, ama bu sıkışık bulvarda bir dakika bile durup dinlenmek yoktu. Bir kitabın satırları gevezelik yaparak önümden geçenlerin belli belirsiz gölgeleri altında silinip gidiyordu.
Sayfa 2
80 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Amok
AmokStefan Zweig
7.8/10 · 112,1bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“…sanki kendi kelimelerimin arkasından koşmak istiyormuşum gibi, bakışlarımı tutanağı oluşturarak kâğıdın üstünde koşan kaleme dikiyordum.”
Reklam
“…kimse, belli bir zamanın mekânsızlıkta, zamansızlık içerisinde ne kadar sürdüğünü anlatamaz, ölçemez, somutlaştıramaz, ne bir başkası için ne de kendi kendisi için ve insan hiç kimseye bu çepeçevre ve sürekli hiçliğin, bu hep masanın ve yatağın ve lavabonun ve duvar kâğıdının ve hep suskunluğun, karşısındakinin yüzüne bakmaksızın yemeği içeriye iten hep aynı nöbetçinin, hiçlik içerisinde aynı noktanın çevresinde insanı çıldırtıncaya kadar dolanan hep aynı düşüncelerin bir insanı nasıl yiyip bitirdiğini ve yıkıma sürüklediğini anlatamaz.”
Dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
“Şimdilerde yoksul ve çetin bir hayat yaşadıklarını, çoğu zaman aç kalıp soğuktan donduklarını, uyku uyumak dışında her dakikalarını çalışmakla geçirdiklerini biliyorlardı. Ama eski günlerin daha da beter olduğuna inanıyorlar ve bundan mutluluk duyuyorlardı. Kaldı ki, Squealer'ın da durmadan vurguladığı gibi, eskiden köle olmalarına karşılık şimdi özgürdüler; bütün fark da buradaydı.”
Sayfa 116Kitabı okudu
418 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Ne gözlerimi kapatabiliyorum, ne de seni dinleyebiliyorum İstanbul
Taşı toprağı altın denilen ve birçok insanı kendine çeken bir yanı güzel, bir yanı acımasız İstanbul’umuzun meşhur ilçelerinden biri olan Beyoğlu’nun Tarlabaşı’nda işlenen bir cinayeti konu alan ve bu eksen etrafında gelişen olayları anlatan kitabı okuması akıcı dilinden dolayı oldukça keyifliydi. Sosyolojik açıdan birçok olayı da barındırıyor içinde. Geçmişte yaşanan ancak acısı, utancı henüz o zaman doğmamış şimdi yaşayan insanların dahi sırtında, yüreğinde yük olan olaylar. Yıllarca iyi kötü komşuluk eden, birbirlerinin dertlerine, sevinçlerine ortak olan insanların belki de bir gece de kendinden olmayana düşman olması ne acı. Hiç bitmeyen ve insan var olmaya devam ettikçe ve dahi hırsına yenik düştükçe de bitmeyecek olan rant-para kavgaları. Birinin diğerlerine karşı üstün çıkma çabaları hiç bitmeyecek sanırım. Ve kadın her çağda olduğu gibi bu çağda da ezilen, hor görülen, hakkında hükümler verilen; sorgusuz sualsiz birilerinin hayatına dahil olan-edilen, kendi başına yaşadığında rahat bırakılmayan, ama kapatma, ama eş, ama hizmetçi ya da her türlü köle edilen kadınlar. Anlatılan sadece bir cinayet değil kısacası bir ülkenin profili. Keyifli okumalar.
Beyoğlu'nun En Güzel Abisi
Beyoğlu'nun En Güzel AbisiAhmet Ümit · Everest Yayınları · 201935,9bin okunma
153 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.