Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kdry

Kdry
@shahrazad
Seyretmek mi en dipten, yaşamak mı umarsızca..
Gerçekten de kadın sadece erkeklerin kurmacalarında var olsaydı müthiş nüfuzlu biri sanılırdı; çok yönlü; hem cesur hem acımasız; hem azametli hem aşağılık; hem olağanüstü güzel hem korkunç çirkin; erkek kadar büyük kimilerine göre daha da büyük. Ama bu, kurmacadaki kadın. Kadın gerçekte, Profesör Travelyan’ın da dikkat çektiği gibi kilit altında tutuluyor, dövülüyor, yerlerde sürükleniyordu. Böylece, bileşenlerden oluşan son derece tuhaf bir varlık doğuyor. Hayallerde müthiş önemli, hayatta ise tamamen değersiz. Şiirlere baştan sona nüfuz etmiş, tarihten ise neredeyse tamamen soyutlanmış. Kurmacada krallarla fatihlerin hayatlarına hükmediyor; gerçekte ise anne babasının parmağına yüzüğü zorla geçirdiği herhangi bir oğlanın kölesiydi. Edebiyattaki en ilham dolu kelimeler, en derin düşünceler onun dudaklarından dökülüyor; gerçek hayatta ise zar zor okuyor, zar zor yazıyor ve kocasının malı sayılıyordu.
Reklam
Neden bir cinsiyet refah içinde yüzerken diğeri yokluk çekiyordu?
İnsan anlaşılmaz bir toplumla baş başa kalmış gibiydi.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hayat nasıl da güzeldi, meyveleri nasıl da tatlıydı, bu kin ya da şu tasa nasıl da önemsizdi, dostluk ne hoştu, benzer insanlarla olmak ne hoştu, insan güzel bir sigara yakıp pencere kenarındaki koltuğun minderlerine gömülürken.
Sayfa 17 - Can ModernKitabı okuyor
Reklam
Bana bir önyargı verin, dünyayı yerinden oynatayım.
“Ay, çevresini saran sarımtırak haleyle kötü kötü bakan bir göz gibi görünüyordu.”
“Biraz  ilerleyip  elimle  bir  damlayı  karşıladım.  Serin   ağırlığını  parmaklarımda  hissettim.  Islanmanın  hazzını  alnımda ve saçlarımda da duyabilmek için şapkamı çıkardım.  Kendimi tümüyle yağmur sarhoşluğuna bırakabilmek, damlaları  üzerimde,  cızırdayan  sıcak  tenimde  hissedebilmek, sonuna  kadar  açılmış  gözeneklerimden  heyecan  içindeki  kanıma  varıncaya  kadar serinleyebilmek  için  sabırsızlıktan  titriyordum.  Ne  var  ki  tıpırdayan  damlalar  henüz  tek  tük  düşüyordu, fakat ben boşanacak doluluğu şimdiden seziyor;  şakır şakır yağdığını, gürüldediğini, vanaların açıldığını duyuyordum;  gökyüzünün  ormanın  üzerine,  kavrulan yeryüzünün  sıkıntısının  üzerine ferahlık yayarak  boşaldığını  şimdiden hissediyordum. ”
Sayfa 63 - Türkiye İş BankasıKitabı okudu
Öğrenmek istersen iyiyle fenayı, seyreyle bir kenardan yalan dünyayı.
Sayfa 585Kitabı okudu
Küçük bir oda düşünün, güneşin altında kavrulan, hele öğle sıcağında yanıp tutuşan bir oda… küçük bir oda, bir masa, sandalye ve yatak… ve masanın üzerinde bir saat ve bir tabanca… başka hiçbir şey yok ve bir de masanın önünde duran bir insan… gözlerini masadan, saatin saniye ibresinden bir an bile ayırmayan bir insan… yemeyen, içmeyen, sigara tüttürmeyen ve hiç kıpırdamayan bir insan… sürekli sadece… dinleyin, sürekli sadece, üç saat boyunca… saatin beyaz kadranına ve tik tak ederek bu kadranı dolaşan o saniye göstergesine… böyle… böyle… günü geçirdim, sadece bekledim, bekledim, bekledim… ama şöyle bekledim… bir Amok koşucusu nasıl beklerse öyle, anlamsız, hayvansı, çılgınca, düz çizgide ilerleyen bir inatla.
Sayfa 41
Reklam
Yeni bir dünya görmüştüm, dörtnala bir kovalamaca içinde hızlıca birbirine karışan görüntüler içmiştim. Artık onları düşünmek, dağıtmak, organize etmek, kafamda yeniden canlandırarak gözüme çarpan şeylere bir çekidüzen vermek istiyordum, ama bu sıkışık bulvarda bir dakika bile durup dinlenmek yoktu. Bir kitabın satırları gevezelik yaparak önümden geçenlerin belli belirsiz gölgeleri altında silinip gidiyordu.
Sayfa 2
“…sanki kendi kelimelerimin arkasından koşmak istiyormuşum gibi, bakışlarımı tutanağı oluşturarak kâğıdın üstünde koşan kaleme dikiyordum.”
“…kimse, belli bir zamanın mekânsızlıkta, zamansızlık içerisinde ne kadar sürdüğünü anlatamaz, ölçemez, somutlaştıramaz, ne bir başkası için ne de kendi kendisi için ve insan hiç kimseye bu çepeçevre ve sürekli hiçliğin, bu hep masanın ve yatağın ve lavabonun ve duvar kâğıdının ve hep suskunluğun, karşısındakinin yüzüne bakmaksızın yemeği içeriye iten hep aynı nöbetçinin, hiçlik içerisinde aynı noktanın çevresinde insanı çıldırtıncaya kadar dolanan hep aynı düşüncelerin bir insanı nasıl yiyip bitirdiğini ve yıkıma sürüklediğini anlatamaz.”
Dünyada hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
“Şimdilerde yoksul ve çetin bir hayat yaşadıklarını, çoğu zaman aç kalıp soğuktan donduklarını, uyku uyumak dışında her dakikalarını çalışmakla geçirdiklerini biliyorlardı. Ama eski günlerin daha da beter olduğuna inanıyorlar ve bundan mutluluk duyuyorlardı. Kaldı ki, Squealer'ın da durmadan vurguladığı gibi, eskiden köle olmalarına karşılık şimdi özgürdüler; bütün fark da buradaydı.”
Sayfa 116Kitabı okudu
52 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.