üçüncü kitabın gelmeyeceğini bile bile acılara yürüdüm ve bu kitabı bitirdim. Hayatımın kitabı diyebileceğim bir eser gerçekten. Bu adam bana her defasında neden kitap okumayı bu kadar çok sevdiğimi tekrar tekrar hatırlatıyor. Kitapları kafamda bir sürü katerogilere ayırıyorum ama "son sayfayı okuduğum anda birinci sayfadan tekrar başlamak istediğim kitaplar" kategorisi hepsinden çok daha özel ve ayrı. Bu kitap da tabi ki o listenin başında geliyor.
Genel olarak ortalama bir kitap olsa da İndigo Dağı'na göre çok daha güzel ve ayakları yere sağlam basan bir kitaptı. En azından yazar bu kitapta neye odaklanmak istediğine karar vermiş ve o konuda derinleşmek istemiş. Olgun ilişkiler okumayı her zaman severiz. Bazı yerleri bir hayli keyif verdi. arada açar okurum
Kardeşim bu nasıl çeviridir Allah aşkına. Kısa kısa cümleler, Google translete terimler. Hiç bir adama hasta amcası için "geçen gün gördüğümüz bunama hastası" denir mi ya? Demans de alzheimer de bir şey de yani. Tamam direkt çevirisi budur belki ama bu kitapları, çeviri programının değil de dili iyi olan insanların çevirmesinin sebebi de
"Bana ne getirdin?" diye sordu.
"Sen bana ne getirdin?" diye karşılık verdim.
Sırıttı. "Armut olduğunu zanneden bir elmam var," diyerek onu gösterdi. "Ve kedi olduğunu sanan bir ekmeğim. Bir de marul olduğunu sanan bir marulum."
"Demek ki akıllı bir marulmuş."
"Hiç de bile," diye nazikçe homurdandı. "Akıllı bir şey hiç kendini marul zanneder mi?"
"Bir marul olduğu zaman bile mi?" diye sordum.
"Özellikle o zaman," dedi Auri. "Marul olmak yeterince kötü zaten. Bir de öyle olduğunu düşünmek ne feci."