Şimdiden bir hatırasın
Açmışsa bir sardunya saksıda
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın
mektuplar postaya takılırsa ...
Ey aşk sen
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın
Şimdiden bir hatırasın
Bulutsa, tozsa, uçarsa
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın
Ne bir şarkısın,
ne de dillerde nağme adın
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın
Şimdiden bir hatırasın
Bulutsa, tozsa, uçarsa
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Rüzgâr çanısın, rüzgârın diline dolanırsın
Ne bir şarkısın,
ne de dillerde nağme adın
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın...
“ Nedense hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendilerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz. “
“ İnsanları, kendi cinslerinden biri
Şimdiden bir hatırasın
Bulutsa, tozsa, uçarsa
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Rüzgâr çanısın, rüzgârın diline dolanırsın
Ne bir şarkısın, ne de dillerde nağme adın
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın
eski bir sevgilinin hatırasını örter gibi
kapandı ardımdan yedi kibir bir karar üstüne
yüz sürdüm yolların sonsuz âvâzına, yürüdüm
melekler bakmasın diye uyurken örtünen annem
ben uzak yaşına gelince şimdi naz:
âh ki büyüttüm çocuklarımı başkalarına!
Şimdiden bir hatırasın
Bulutsa, tozsa, uçarsa
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Rüzgar çanısın, rüzgarın diline dolanırsın
Ne bir şarkısın,
ne de dillerde nağme adın
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın
Göztepe'ye geldiğimiz zaman, Yakup Kadri ile beraber köşkte Latife Hanım'ın yatılı misafiri olacağımızı öğrendik. Bu münasebetle Låtife Hanım'ın gerek o günlerde, gerek bütün evlilik devrinde Atatürk'ün fikir arkadaşlarına her zaman ne kadar nazik davrandığını söylemek isterim. Lâtife Hanım'ın ayrıldıktan sonra dahi, Atatürk'ün hatırasına karşı gösterdiği pek faziletli bağlılık birçok kimselere ders olabilecek bir asillik örneğidir.
Mustafa Kemal'in ilk sofrasında bulunacaktık. Holde toplandıktan biraz sonra, arkasında beyaz bir Kafkas gömleği ile merdivenden indi. Bu kemerli gömlek, pek ahenkli bir endam ister. Mustafa Kemal, ince, zarif ve güzel bir erkekti. Kahramanlık şanının, o günlerde, bu güzelliği nasıl cazibelendirmiş olduğu da kolay anlaşılabilir.
Şimdi onun şahsiyeti ile tanışmak fırsatı idi. Derin bir merakla bütün sözlerini ve jestlerini izliyordum. İlk öğrendiğim şey kuvvetli ve yanılmaz hafızası oldu.
"Kentin sakinleri nankörlük ve ilgisizlik uykusuna dalıp gitmişken kuşaklar gelip geçti. Sonunda, uyanıp bilgi şafağının doğduğunu kendi gözleriyle gördükleri zaman, o şair adına halk meydanının ortasına kocaman bir heykel diktiler; şimdi her yıl onun hatırasını kutluyorlar... Ah! şu insanoğlu ne kadar da cahil!"
Öldükten sonra gelecek üne düşkün birisi, onu ve onun ününü hatırlayacak olanlarin da kendisi gibi kısa süre sonra öleceğini, onlardan sonra geleceklerin de aynı akıbete
uğrayacağın, hatırasının bu şekilde parlayip sönerek birinden öbürüne geçerken sonunda tamamen yok olacağını tahayyül etmez. Haydi hatıran ve hatıranı yaşatacaklar ölümsüz diyelim, bundan sana ne? Övgü ölünün ne işine yarar? Hatta bazı durumlar haricinde yaşayanların ne işine yarar? Öldüğünde
başkalarının senin hakkında söyleyeceklerini dert etmekten, doğanın sana şimdi bahsettiklerini umursamıyorsun.
Şimdiden bir hatırasın
Açmışsa bir sardunya saksıda
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın
mektuplar postaya takılırsa ...
Ey aşk sen
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın.
Şimdiden bir hatırasın
Açmışsa bir sardunya saksıda
Bütün (aşklar) paranteze alınsın
Bıraktım ellerimi, artık sana bunu yazsın mektuplar postaya takılırsa...
Ey aşk sen
Artık bazı şarkılar kadar yaralısın.