Bak, büyük kötülükleri 'sıradan' insan işler. Kendi iradesini devre dışı bırakır. Zira özgürlük falan istemez. Çünkü özgürlük demek, sorumluluk demek. Sürüye tabi olur. Üstlere itaat eder. Emirleri uygular. Ahlakı, harici ve hazır bir ürün sayar. Güçlüyü haklı zanneder. Ona göre "riayet=erdem'dir. Vicdanı istop etmiştir. Reddetmeyi ayıp, itirazı günah, isyanı suç beller. Zamanla, itirazı ve reddi de isyan addeder. 'Sus' derler susar, 'Otur' derler oturur, 'Çalış' derler çalışır, 'Öldür' derler öldürür. Onun nazarında iktidar; meşru, makul, mutaber, mükemmel, mübarek, mukaddes, muhteşem... şeylerin kaynağı veya temsilcisidir. Düşünmeyi, sorgulamayı, eleştirmeyi ihanet bilir. Kafiyeyi, bir sözün doğruluğunun kefili sanır. Düşmansız bir hayat tasavvur edemez. Hasımlarca dışarıdan ve hainlerce içeriden kuşatılmıştır. Daimi bir tehlike karşısında, açık örtülü ve tehditler altında, bariz ve gizli tuzaklar arasında, muazzam bir 'dava(!)' yükünü taşır. Kendi tarafını kesinlikle haklı, iyi ve üstün, karşısındakileri ise batıl, müfsit ve habis kabul eder. Şiddeti meşru görür. Gönül rahatlığıyla, tereddütsüz hatta kıvançla suç işler. Duygusaldır. Hamasete müpteladır. Sembollere, sloganlara, ritüellere bayılır. Sorgusuz, sualsiz adanmayı, fedayı, sadakati yüceltir_"