— Dostum, diye fısıldadı bana, zaman geçiyor ve hiç de lehime işlemiyor... Vicdanımda azaba yer yok, bu tür çekingenliklerden muafım, çok şükür!.. Bu dünyada zaten suçtan geçilmiyor... Saymakla bitmeyeceğini herkes anladı... Sorun devirdiğimiz çamlarda... Ve sanırım ben de onlardan bir tanesini devirdim... Hem de telafisi olmaz bir biçimde...
—
Tanrı’nın Gölgesi, Osmanlı gücünün küresel etkisinin izini sürerek eski ve yeni dünyanın şeklinin belirlenmesinde İslam’ın ve Osmanlı İmparatorluğu’nun rolünü anlatıyor ve yenilikçi, hatta devrimci bir açıklama sunuyor. Son beş asırdır bu hikâyenin asıl kısmı profesyonel tarihçiler ve sıradan okurlar tarafından inkâr edildi veya görmezden gelindi.
“Ben vedaları sevmem albayım. Hiç gitmesin insanlar. Hele gelmemek üzere giderlerse, çok üzülürüm albayım, dayanamam. Gelmemek üzere gidenler çok sevdiklerim olur genelde. Bir de bir hikaye bırakır ki geride, noksanlığın daniskası içinde. Ölse, öldü dersin, ama ölmez onlar. Ölmesinler de. Ölürlerse bir kere daha üzülürüm. Çünkü koklayamazlar bir
Gerçekler bunlar, şimdi ne yapmalı? (Schopenhauer Felsefesine Göre)
Ona göre intihar etmek, zayıflıktır. Gerçekleri kabul edemeyen, zayıf ve sıradan insanların seçtikleri bir yoldur. Önemli olan yaşamın gerçeğini gören ve yaşamdan korkmayan üstün insan olabilmektir.