Uzun bir süredir okumak istediğim ama her elime alışımda korkup bıraktığım bir kitabın incelemesini yapıyor olmak beni fazlasıyla heyecanlandırıyor. Lafı çok uzatmadan incelemeye geçmek istiyorum.
Kitap hakkında genel bir bilgi verirsem bu dünyaya 'tutunamayan' Selim Işık'ın, arkadaşı Turgut Özben tarafından yaşatılmak istenmesi üzerine
Aşk sen/sizce
Uyur gibi yaptığım
Gecelerin kabuslarıyla
Sürekli üstüme geliyor
Şüpheleniyorum...
Seni zoruyla bana neden dayatıyor
Aramızda yaşanmamış her şey varken
Aramıza uçsuz zaman yurtsuz mekanlar girmişken
Zambakların açtığı çirkin bir mezarlığa düşüyorum..
Sonunda...
Her defasında gözlerimi kapasamda
Kalbimin mahsenlerine kadar ısrarla
Seni bana tekrardan hatırlatıyor
Nedense durduk yere sevindim...
Aşkla sen/sizce iyi niyetlerle anlaşırken...
Onun gönlü varsın benden hoş olsunda..
Ama bir yanım hasta zayıf artık kaldıramıyor
Hen acıdan kaçar gibiside yok biten mutluluktan
Yakında gideceğim güneşin en uzak ülkesinde
Şimdiden ölümüde kabullenerek süslüyorum....
Kadın Vazgeçerse....
Peki bir kadın sevdiği kişiden ne zaman ve nasıl vazgeçer sizce? Bir kadının her şeyi ve tüm duygularını ardında bırakıp gitmesi hiç kolay değildir aslında! Kadınlar ilişkilerine ve sevdiklerine çok daha fazla bağlıdır. Sonuna kadar savaşır bir kadın aşkı ve erkeği için, her türlü fedakârlığı yapar. Çoğu zaman karşılık
Katliamın ardından insanlar, ömrünün her saniyesi saniyesine katliamı tekrar yaşatır. Var oldukça tanık olduğu vahşeti çevresine partiküller halinde saçar, en kötüsü de katliama tanık olmuş insanların çocuk yetiştirirken korkuyu tüm hücrelerine yedirerek büyütmeleri... Çocuklar farkında olmadan bu korkuları yanlarında taşır hiçbir zaman neden böyle olduklarına dair açımlayamazlar. Bilinmeyen korku kaygı bozukluklarına gebedir.
Zamanında fahişelikle yaşama tutunmuş Polonya Yahudisi Madam Rosa ve hayat kadınının oğlu Cezayir asıllı Momo'nun birlikte geçen hayatı. Kitlendiğim nokta, yoksulluk, tecavüz, ölümden kaçan; toplama kampına sürgün edilmemek için her yolu deneyen Madam Rosa'nın yatağının altında Adolf Hitler'in portresini saklaması. Sencesi bencesi şeklinde açıklama gerekmeyen kesit, bu haliyle öylece kalmalı. Sizce?
SİNESTEZİ: RENKLERİ DUYMAK,ŞEKİLLERİ TATMAK...
Uyandıkları her sabah kendine has ve değişik. Basitçe gazete okurken bile okudukları her bir kelimede gözlerinin önünde bambaşka renkler parlıyor. Beethoven'ın konçertolarından birini dinlemek onlar için bir havai fişek gösterisine dönüşüyor. Kapı çaldığında çevrelerinde farklı büyüklükte üçgenler