"Bakın, böyle bir şeye inanıyor olamazsınız, bunun da bal gibi farkındasınız."
"İnanmadığımı biliyorum. Ama siz inanıyorsunuz, öyle değil mi? Bir de insan vücudunu ele alalım. İnsan vücudunun kıvrımlı bir kuyruğu olmasını, kuyruğun ucunun tavus kuşu kuyruğu gibi süslerle dolu olmasını neden istemiyorsunuz? Kulakları da akantus
Öncelikle özel hayatınızı işgal ettiği için. Arkadaşlarınızla geçirdiğiniz zamandan ve çalışabileceğiniz zamandan çalıyor. Sizi gerçek dünyadan soyutlama eğilimindedir. Yazmaya devam etmek isteyen ünlü bir yazar, şöhrete karşı sürekli kendini savunmak zorunda.
Sizce de çok değil mi? Bir haftada tam bir iş günü kaybediyorsunuz. Üstünkörü bir hesapla bile yılda bir ay eder. Aynen öyle, tam bir ay! Benim için yıl hala on iki ay ama sizinki (şayet haber tüketiyorsanız) sadece on bir ay. Kendinize neden böyle bir kötülük yapasınız? Dahası kaybettiğiniz zamanın karşılığında somut bir kazanç gösterebilir misiniz? Dünyayı daha mı iyi anlıyorsunuz? Yeterlilik çemberinizde ilerleme mi kaydediyorsunuz?
Nevada Üniversitesi Hafıza Laboratuvarı'nda çalışan psikoloji doçenti David Copeland. ''artık insanlar bilgiyi aklında tutmamayı tercih ediyor. Çünkü bu verilere cihazlarıyla kolayca erişebileceklerini biliyorlar diyor. Hafıza, hatırlama, bellek, gelenek gibi insanı insan yapan hasletlerin gerilemesine ve zamanla yok olmasına yol
Kur'an'ın "ne doğu, ne batı" (Nûr 24/35) diye tasvir ettiği evrensel hakikat tasavvuru, Doğu ve Batı kalıplarını aşan bir niteliğe sahiptir. Bu mânada İslâm toplumları kendilerini hiçbir zaman "doğuda" ya da "doğulu" addetmediler. "Doğu", ancak Asya'nın küçük bir uzantısı olan Avrupa'nın kendisini "Batı" olarak tanımlamasından sonra ortaya çıkan bir tanımdır. Sizce, insanlık tarihinin merkezinde yer alan coğrafyaya bugün neden "Ortadoğu" diyoruz? Japonya, hangi coğrafi tasnife göre "Uzakdoğu" kabul ediliyor? Tersinden düşünecek olursak mesela Amerika'ya niçin "Uzakbatı" demiyoruz?