Bir gürgen ağacının nezdinde insanları okumayı planlıyordum ben kitabı elime aldığımda. İnsanları okuyacaktım, insanların acımasızlığını, vurdumduymazlığını... Nasıl da ağaçları, ormanları, doğayı, acımasızca katlettiklerini okuyacaktım. Bencillik bataklığına, kendilerini bile düşünmeden, nasıl battıklarını okuyacaktım.
Öyle de oldu aslında, bunları anlatıyordu kitap bana. Ben de saydırıyordum kendi ırkıma, yine aynı 'acımasızlıkla' katledilip kağıt yapılan bir ağacın sayfalarını çevirerek aslında.
Sonra, birden nasıl oldu? Nasıl böyle bir kederin içine düştüm? Nasıl okurken sesim kesildi, soluğum kesildi... Nasıl oldu da bir kitaplık, bir pencere, belki de sahilde bir bank olma hayali kuran bir gürgen ağacı, bu hayal için, yakıt olmamak için yıllarca dimdik büyüyen gürgen ağacı, "Keşke odun olsaydım da yanıp küle dönseydim." dedi avaz avaz.
Belki de bu kitabı okurken bana bu olanlar, usulca süzülen yaşlar; günümüz gerçekliğini bu kadar derin hissettirdiği için, belki de her akşam haberlerde görmemek, duymamak adına kanalı değiştirdiğim feryatları yüreğimde yaşattığı için oldu.
Anlayacağınız kitap bana sonunda insanın en çirkin yüzünü gösterdi: Savaş.
Okumalısınız.