İşçi Marşı
Hava döndü, işçiden işçiden esiyor yel. Dumanı dağıtacak yıldız-poyraz başladı. Bu fırtına yarınki sütlimanlara bedel. Bahar yakın demek ki, mevsim böyle kışladı. Hava döndü, işçiden, işçiden esiyor yel. Tekliyor işte çağın çarkına okuyan çark Ve durdu muydu birgün bu kör, avara kasnak, Bir zincir yitirenler, bir dünya kazanacak. Sen de o
Sayfa 87 - Doğan KitapKitabı okuyor
Olayların Mekânı Bozkurtların Ölümü'nde olduğu gibi Bozkurtlar Diriliyor'da da asıl ve sürekli mekân "sonsuz bozkır" dır. Romanda birbirleriyle rakip olan Gök Türkler de Dokuz Oğuzlar da bozkırda kurmuş oldukları çadırlarda yaşarlar. Fakat çadırların içi tasvir edilmez. Kahramanlar çadının veya otağın içine girip çıkarlar;
Reklam
Olayların Mekânı Bozkurtların Ölümü'nde olduğu gibi Bozkurtlar Diriliyor'da da asıl ve sürekli mekân "sonsuz bozkır" dır. Romanda birbirleriyle rakip olan Gök Türkler de Dokuz Oğuzlar da bozkırda kurmuş oldukları çadırlarda yaşarlar. Fakat çadırların içi tasvir edilmez. Kahramanlar çadının veya otağın içine girip çıkarlar;
Olayların Mekânı Bozkurtların Ölümü'nde olduğu gibi Bozkurtlar Diriliyor'da da asıl ve sürekli mekân "sonsuz bozkır" dır. Romanda birbirleriyle rakip olan Gök Türkler de Dokuz Oğuzlar da bozkırda kurmuş oldukları çadırlarda yaşarlar. Fakat çadırların içi tasvir edilmez. Kahramanlar çadının veya otağın içine girip çıkarlar;
Deli Kurt'ta Zaman ve Tarih: Deli Kurt, 1403 yılının sonlarında başlar; bazı atlamalarla, 1444 Kasım'ının ortalarında biter. Eserin başlarındaki "Deli Kurt” başlıklı bölüme kadar (s. 32) 185 geriye dönüşlerle İsa Bey ile Çakır arasındaki ilişkiler anlatılır. "Aradan on yıl geçti." cümlesiyle başlayan "Deli Kurt”
BİR ZAMAN YOLCUSU: SELİM PUSAT (RUH ADAM ROMANI) Ruh Adam, Atsız'ın tarihî romanlarına göre hayli değişiktir; bir tür post modern romandır. Bu sebeple romanı incelerken biz de farklı bir yol izlemeyi tercih ettik. Selim Pusat'ın ve Romanın Hikâyesi: Selim Pusat adını ilk defa 08 Haziran 1951 tarihinde, Orkun dergisinin 36. sayısında
Reklam
Kalbim, bu ihtişamı bütün dünyaya haykır Bir anda yıldız gibi parladı ruhumda kır Ötüyor penceremde yine esrarlı bir kuş Yine efsun ve hayal, alevli bir dokunuş Geceme sen de mi bir meşale yakacaktın Gülümseyip sonunda yalnız bırakacaktın Bilmem ki neden siyah evimin duvarları Gök kızıl, toprak gri, bulutlar neden sarı Ey bir yıldırım gibi bakışlarıma düşen Bir de senin yüzünden yanacak şimdi Gülşen Ya hayatıma giren bu akkor zinciri kır Ya da omuzlarıma çöken hicranı kaldır Bana vuslat ve bahar çöller kadar yabancı Sarıyor afakımı hasret, hüzün ve sancı Her köşede bir yangın kavuruyor içimi Her adım, karanlığa gömüyor sevincimi Belki de parçalanır kılıcın ahıyla kın Kanatları kırılır sessizlik kartalının Ey hüzünlü göklerin altında ağlayan kır Bu hal, seni de bir gün tenhalara bırakır Bir harabe ararsan yıllar boyu: İşte ben Divaneler gibiyim hummalı bir düşte ben Gölgesi üzerimde bilmem ki hangi canın Gözyaşları sızıyor içime bir mahyanın
Sayfa 104Kitabı okudu
Son
İşte sen İşte nar çiçekleriyle gülen bahar El uzatıp koklayabilir misin Dolular fırtınalar vursa beni Kol kanat gerip koruyabilir misin Öyleyse bütün umutların boşuna Sen umutları doğurabilir misin
İşte!Güneş,bahar,çiçek dolu tarlalar ,sabah uyanan kuşlar,bulutlar ,ağaçlar ,doğa,özgürlük,hayat,;hiçbiri artık benim değil! Ah! Kurtarılması gereken benim!Bunun imkânsızlığı gerçek mi…
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
316 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.