Yapraklar son demlerini döküyordu
Çöplerin arasındaki kedi miyavlamaları
Biraz sonbahar biraz ilkbahar havası vardı gökyüzünde
Yağan yağmur isteksiz, esen rüzgar hevessizdi bugünlerde
Bir de o çok özlediğim çocukluğum..
Yaşamak 80 lerine ulaşmış bir dede kadar hevessiz,
Toprağına küsmüş bir kök kadar isteksizdi bugünlerde..
(Orkun - Kendimce Satırlarım)
youtube.com/watch?v=YFD2PPA...
Kağıda dökmek istediklerim var
Ama ne yazsam boş, ne desem olmuyor
İçimdeki sıkıntı gitmiyor, beni yakan ateş
Bir türlü içimi söndürmüyor
Yazsam rahatlar mıyım
Acılar, göz yaşı biter mi
Umutsuzluk kötülük biter mi
Kötü insanlar yok olur mu
Rahatlamak için açtım müziği son ses
Rast gele yazıyorum ne yazacağımı bilmeden.
Belki iyi gelir her ikisi de bana
Yazdıkça rahatlarım kim bilir
Belki bu satırlar son satırlarım da olabilir
İçimde bitmek bilmeyen acıyı da ateşi de
Alıp sonsuzluğa giderim gözlerimi kapatıp
En sevdiğim şarkı eşliğinde....
🦋
"Gönlümden düşüyorsun, hem de kırdığın köşelerin arasından sızıyorsun yere.."
Kitabı okumaya başladığınız andan itibaren bunun gibi bazı satırların arasına düşmüş buluyorsunuz kendinizi, bir yandan okuyor bir yandan da yaşıyorsunuz sanki. Şiir okumayı hiç seven biri olmasam da beni içine çekmeyi başaran bir kitap oldu. Kitabın sonlarına
Bu son boş sayfam
Bundan önce sayfalarca karalanmış duyguları tek çizikte katlettim
Anladım ki ben artık yazmak değil, yaşamak istiyorum
Bunca zaman yazarak var oldum artık yaşayarak hissetmek istiyorum..
(Orkun - Kendimce Satırlarım)
"Güzel olan mutluluklarımın geçici olacağını biliyordum.
Farzediyorum bunlar son satırlarım.
Farzediyorum ruhumu dağıtan kısa bir rüzgar geçti.
Sonra yağmur oldum ve çekildim toprağa.
Kaybolup gittim ve belki de rüyaydım.
Uyandım ve bitti."
Bir çakıl taşı olsaydım yürüdüğün kumsalda, ya da en parlayan yıldızın baktığın semâda. Hani gözün değsede yer edinsem kainatta, öyle her zerrenle seviyorum seni.
Okuduğun her mısrada, üç yudum suyunda yahut mutlu olduğun her anında, yer edinip zihninde bir düşüncen de ben olsaydım.
Sevdiğin her çocukta, kıldığın her namazda, hüzün gönlüne çökende, ellerini her açtığında ettiğin bir duanda ben olsaydım.
Son kalesi olacağım aşkın. İçimdeki rüzgarın, umudunu harlayacak sevdaya inancı kalmayanların. Savunacağım sevgimi dik duracağım arkasında. Bir sana eğilecek başım bir de rükuda.
Çok istersin imtihanın olur, bilirim. Acıtsa da, kanatsa da severim. Ruhumun çarşafıdır tenin. Yazın serin, kışın ısındırır sesin. O kadar yüreğimsin ki, öyle nasibin değilim senin.
Bak şiirimde bile tutarsızım. Nasıl başladı, nasıl bitti satırlarım. Ben seni nasıl seveceğimi şaşırdım..
✍️ Murat Çağlar
Son sabahtan önce uzunca bir süre gecti. Son geceye dair kısa kısa parçalar vardı aklımda. O sabah bir kuş sesi sanıp uyandığım siren sesini daha dün gibi hatırlıyorum. Ayak uçlarımdan başlayan ağrı sanki tüm vucuduma yayılmıştı. Uyanmak zor gibiydi. Uyandığımda ise herşey iyiymiş gibi davranmak en zoruydu. Bir yere gidiyor gibiydim ama gittiğim her ne ise beraberinde bir acı getiriyordu bunu görebiliyordum bunu hissedebiliyordum. Sanki gelecebilecek tüm o güzel şeylerin içine biraz acı serpiştirilip önüme konuluyordu. Ya ben acıyı çok seviyordum ya acı beni çok seviyordu ortada bir gerçek vardı birileri birşeyleri seviyordu ve tüm acı bundandı...
(Orkun- Kendimce Satırlarım)
youtube.com/watch?v=r6BYgBn...
Kitaplığımı karıştırırken, arada sıkışıp kalmış İlhan İrem’ in Pencere, Köprü ve Ötesi adlı kitabının ilk baskısını görünce kelimenin tam anlamıyla ‘’Çocuklar gibi şen’’ oldum. Ehh tekrar okumadan olmazdı. Çünkü 1980’ li yılların ortalarında üniversite öğrencisi olacaksın ve İlhan İrem’ in şarkılarını dinlemeyeceksin. Sevmeyebilirsiniz; ama,