ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
NEDEN YAZIYORUM Mensur koşuk olarak kaleme aldığım eserlerimi paylaştığım bir site neden yazdığım ile ilgili bir yazı talep etti. Çok ilginç cümleler kurmuşum. Paylaşmak istedim. Hayatta nefes almak kadar önemlidir yazmak.. Yazmakta ki tek amacım yaşadığım toplumun ve insanlığın kulağına aydınlığı fısıldayan metinler bırakmaktır. Yazın
Reklam
Sosyal duygu muhtemelen kalıtım yoluyla gelen bir içgüdü değildir ancak sosyal ilgi potansiyeli kalıtım yoluyla aktarılır. Bu potansiyel annenin becerisi ve çocuğun çevresine dair kendi yargılarına uygun olarak gelişir. Eğer çocuk diğer insanların düşman olduğunu, etrafının düşmanlarla çevrili olduğunu, köşeye sıkıştığını dü şünüyorsa ondan arkadaş edinmesini ve iyi bir arkadaş olma sını bekleyemeyiz. Eğer diğer insanların onun kölesi olmaları gerektiğini düşünüyorsa onlara katkıda bulunmak yerine on ları yönetmek isteyecektir. Eğer yalnızca kendi duyularıyla kendi fiziksel rahatsızlıkları . ve sıkıntılarıyla ilgiliyse kendisini topluma kapatacaktır.
Sayfa 268 - Olimpos YayınlarıKitabı okudu
Hayvanlar aleminde ahlak var mı?
Açıkçası, çoğu zaman "içgüdülerimize" dayanan ani ahlaki yargılarda bulunuruz. Akıl yürütme yetimiz, tıpkı yandaş medya yazarı gibi mantıklı görünen uydurma gerekçeler bulmaya çalıştıktan sonra, duygularımız bir karara varır. İnsan mantığının önceliği konusunda ahlakla ilgili Kant öncesi yaklaşımlar yeniden gündeme gelmeye başladı. Bu yaklaşımlar, ahlaki evrim teorisiyle, modern nörobilimle ve bizim primat akrabalarımızın davranışlarıyla uyum içerisinde olan duygulanımlar düşüncesinin içine yerleştirmektedir. Böylesi bir yaklaşım şempanzelerin ve bonoboların ahlaki varlıklar olduğunu elbette söylemiyor. Fakat The Descent of Man (İnsanın Türeyişi) adlı kitabında insan ahlakını, hayvan sosyalliğinin bir devamı şeklinde gören Darwin'e kesinlikle katılıyorum: "Bir hayvan her ne kadar açık sosyal içgüdülere sahip olsa da, […] kaçınılmaz olarak bir ahlak duygusu ya da bilincine erişir. Ve bu duygu ya da bilinç, onun zihinsel yetilerini iyi geliştirilmiş ya da en az insandaki kadar geliştirilmiş bir konuma yükseltir."
Sayfa 21 - Akılçelen KitaplarKitabı okudu
Utancın yaşama yön veren en baskın duygu haline dönüşmesi
Kızgınlığı, hüznü, korkusu ve neşesi utanca boğulmuş çocuğun en baskın duygusu utançtır. Bu insan kendi öz kişiliğini sosyal maskeler arkasına saklamaya çabalar. Görünüşte gülen, mutlu ya da umursamaz bir kişi izlenimi veren bu maskelerin altında yalnız bir insan vardır.
Sayfa 112Kitabı okudu
ATSIZ'DA TÜRK-TÜRKÇÜLÜK-MİLLİYETÇİLİK: 1943 yılındaki En Sinsi Tehlike broşüründe "Siyasî, içtimaî mezhebim Türkçülüktür." (Atsız 1992: 68) diyen Atsız'ın Türkçülüğüne geçmeden önce onun genel olarak "milliyetçilik” hakkındaki düşüncesini aktarmak doğru olacaktır. Ona göre milliyetçilik sosyal bir kanundur: "Tarihin
Reklam
Ümmetin kardeşliği tesis edilmeli
Bugün İslâm ümmetinin oluk oluk kanı akmakta ve gözyaşları dinmemektedir. İnsanlar arasında fitne ve kargaşa zuhur etmiş, etnik köken yani kavmiyetçilik inançların önüne geçmişse tüm bunlar İslâm kardeşliğinin gerektiği gibi tesis edilemediğindendir. Ümmet anlayışının yerini millet/ulus anlayışının aldığı, aklın değil duyguların harekete geçtiği
Sayfa 111 - Köklü değişimKitabı okuyor
Utanç
Evrimsel psikolojinin perspektifinde utanç, sosyal acının bir çeşididir; kişinin kendisine atfettiği özellikler veya eylemler için başkaları tarafından yapılan olumsuz değerlendirmelerin algılanmasıyla ortaya çıkan temel bir duygu ailesi olarak ele alınmaktadır.
"Herkes yorulur çalışırken," dedim. Derin bir nefes aldım. "Önemli olan huzur, mutluluk değil mi? Mutsuzluk, fiziki yorgunluktan daha çok yorar insanı. Ama mutlu insan yorgunluğu hissetmez. Hatta bazen işi yorucu olmayan ama yaptığı işi sevmeyen insanlar; yorgunum, ölüyorum diyor. İşi yorucu olan insan yani çok da yorucu değil diyor. Bana göre bu mutlulukla alakalı. İşi yorucu olmayıp yorgunluktan ölen insan, mutsuz. Çünkü ilgi alanı değil. O para için çalışıyor. Diğeri ise kendisi için çalışıyor. İş hayatı bu şekilde sosyal hayata bile yansıyor. İnsan mutluysa mutlu eder, mutsuzsa çevresini de mutsuz eder. Sadece iş konusu için de söylemiyorum bunu, inan bana yorgunluk mutlulukla çok alakalı. Mutsuz insan hep daha çok yorgundur. Tabii ki günümüz şartlarında ilgi alanını seçen para için çalışmayan insan çok az. Herkesin öyle bir imkânı yok. Benim şu an var. Sonrasına bakacağız. Sen mimar olacaksın. Yorulacaksın da. Ama sevdiğin işi yapacaksın. Yorulup bitirdiğin işe gururla bakacaksın, gülümseyeceksin. Ben mimar olsam, şu işi bir bitirseydim diye çalışacağım. Özen bile göstermeyeceğim belki bitirmeye odaklandığımdan."
Sayfa 68 - Armoni YayıncılıkKitabı okudu
Zaman vaktin ölçüldüğü ya da istemsizce geçip giden bir şey değildir. Zaman, komple bir hayattır. Kendi kimliğimiz, kişiliğimiz, yaşayışımız, inancımız, çevremiz, toprağımız, kültürümüz, kelimelerimiz; kısaca her şeyi zamanın içinde değerlendirmeliyiz. Kelimelerimiz bize aitse kültür de bize aittir; kültür bizim ise kimliğimiz de bizimdir. Kelimeler düşünceleri inşa eder, düşünceler hayatı. Günlük yaşantımızda sınırlı cümlelerle kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz. Hatta ifade etmekten öte artık emojilerle duygu durum belirtir hale geldik. Bunun yanında kıyafetlerimiz, tarzımız ne kadar bizim? internet, sosyal medya gibi mecralarda kendimiz olarak kalabiliyor muyuz ?
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.