Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çalıkuşu

Reklam
Hayriye Hanım, yurda döndükten sonra kimi zaman kendisini ziyaret eden gazetecilerle konuşmuş ve Talat Paşa ile ilgili anılarını anlatmıştı. Onun en sevinçli olduğu günü şöyle anlatacaktı: “Çanakkale zaferini haber aldığımız an sevinçten kendinden geçer gibi olmuştu. Hiç unutmam, yatak odasında idik. Hayriye öyle planlarım var ki, Ah şu harbi kazandığımız gün, bilsen ne olacak. Büyük Türk milleti hak ettiği hürriyetine kavuşacak. İnkılaplar yürüyecek, taa Cumhuriyete kadar. “
Bulundukları bölgeden isyan edenleri uzaklaştırma kararı Van’daki Ermeni isyanı ile alınmıştı. Ancak yolculuk sırasında uyulması gerekenler de belirtilmişti. Talat Paşa’nın 23 Mayıs 1915 tarihli telgrafı buna bir örektir: “... Nakli gereken Ermenilerin sevk ve iskânlarının sağlanması yerel idare memurlarına aittir. Iskân yerlerine sevk edilen Ermenilerin can ve mallarının korunması ile beslenme ve istirahatleri yollarında bulunan idare memurlarına aittir. Nakledilen Ermeniler bütün taşınabilir mal ve eşyalarını birlikte götürebilir.”

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Şinasi Oral ve Süreyya Yüce’nin “Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedillen Telgrafların Gerçek Yüzü” (TTK, Ankara 1983) isimli kitabı döneme ait birçok telgraf ile Talat Paşa’ya yapılan suçlamalara ışık tutar. Telgraflar incelediğinde isyana katılan, yataklık edenlerin ayrılarak bölgeden uzaklaştırılmasının istendiği görülür. Savaş tüm hızı ile sürerken Doğu cephesinde Rus kuvvetlerinin ilerlemesini durdurmak böylesi bir tedbirle mümkün olabilirdi.
Yurt içinde de bir başka karışıklık Ermeni meselesiydi ve Dahiliye Nazırı olarak Talat Paşa’nın çözüm arayışı kaçınılmazdı. Van isyanı ile alınan küçük tedbirler yetersiz kalmış, Müslüman halkın katledilmesi ile tehcir zorunlu olmuştu. İsyanı bastırmak için bölgede bulunan Ermeniler başka illere gönderilmişti. İşte bu nakil sırasında yaşanan bazı olaylar Talat Paşa’yı hedef yapacaktı.
Reklam
28 Haziran 1914 günü Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun veliahdı Ferdinand ve eşinin Saraybosna’da bir Sırplı tarafından öldürülmesiyle dünya dört yıl süren zorlu bir döneme adım atıyordu
İttihatçıları “Hepsi dürüst insanlardı. Paralısına ve ahlaksızına hiç rastlamadım. Ancak geçinebilecekleri kadar paraları vardı.” şeklinde tanımlar.
“Biz de güzel yemeklere veda ettik. Sadrazam iken bile halkın yediği kara vesika ekmeğini yerdik. Bir gün iaşe nazırı İsmail Hakkı Paşa evimize gelmişti. Sadrazamın evinde çamur gibi ekmek yendiğini görünce bizim şoförü yanına çağırmış ve ertesi günü kendisini görmesini istemiş. Şoföre ertesi günü bir torba beyaz ekmek verip eve yollamıştı. Doğrusu ben ve Paşamın annesi pek memnun olmuştuk. Akşam eve geldiğinde sofraya oturduk. Beyaz ekmeği görünce, en küçük dilimleri bile topladı ve şoförü çağırıp şu emri verdi:’Bunları İsmail Hakkı Paşa’ya götür ve selamımı söyle. Biz, her gün vesika ile ekmeğimizi mahallemizin fırınından alıyoruz. Bu ekmeğe ihtiyacımız yok. O sırada annesi hastaydı ve biraz ayırmasını istemiştim. Kesin bir dille:’ o ölürse ben de ölürüm ama, herkesin ihtiyar annesi var, onlar ne yiyorsa benim annem de onu yiyecektir demişti.
Hayriye Hanım, savaş sırasında yiyecek darlığı başladığını, evlerine vesika ile ekmek aldıklarını ifade ediyordu. Talat Paşa, millet süpürge tohumu ile ekmek yaparken evime beyaz ekmek sokmam diyordu..
Talat Pasamiza sevgi ve saygiyla
Dahiliye Nazırı iken halktan biri gibi gizlice Balık Pazarına gider, fiyatları kontrol ederdi. Polisler bu arada onu bazen tanırlar, lakin huyunu bildikleri için yanına sokulmazlardı. Sabahları pek erken kalkardı. Çoğu zaman polislere görünmemek için arka kapıdan çıkıp giderdi. Evine bağlılığı da büyüktü. Evinde kalabildiği zamanlar en mesut, en neşeli zamanları idi. Bundan büyük zevki yoktu. Ben on senelik müşterek hayatımızda bir gün bile aramızda gürültü patırtı şöyle dursun, küçük bir anlaşmazlık, kırgınlık görmedim. İyi yemeğe meraklıydı. Ama içki içmezdi. Ben Paşa’nın ağzına alkol aldığını görmedim. Dindardı. ‘Yarın kandil çocuklar’ der ve hep beraber oruç tutardık. Her sabah abdestini alır, namazını kılar ve öyle işine giderdi.
Reklam
Milyarlar ve milyarlarla oynadı. Fakat kursağına bir lokma, bir zerre haram girmedi. Belki inanmazsınız sadrazam iken bile yemeğini sefertası ile Bab-ıAli’ye gönderirdim. Bir yere gitmesini, kimseden ikram görmesini istemezdi.
Bir yıl sonra evleneceklerdi. (19 Mart 1910) Onun Dahiliye Nazırı olması özel hayatına pek de yansımamıştı. Ayasofya’da kiraladıkları evlerinde oturuyorlar, sade bir yaşantı sürüyorlardı. Hayriye Hanım için Talat Paşa değil, Bafralı Talat’tı.
Hayriye Hanım aynı yıl Dame de Sion’da öğrencidir. Çevresinde sadece güzelliği ile değil, karakteri ile de takdir kazanmıştır. Talat Bey’i evlendirmek isteyen ailesine Hayriye Hanım’dan bahsedilir. Talat Bey ise bu evliliğe sıcak bakmaz. Nedenini yine Hayriye Hanım’ın anılarında buluruz: “On beş yaşımda olduğumu öğrenince ‘Aman, ne yapıyorsunuz? Olmaz’ demiş. Bir sene böyle geçiyor. Bu esnada evlenme lakırdıları dinmiyor. Nihayet yine bende karar kılıyorlar. Yalnız, acaba küçük bir geliri var mı? diye sormuş. Çünkü ben politika adamıyım. Nasıl, nerede, ne zaman öleceğim bilinmez.
Okuldaki görevi sırasında görüşleri daha beliren Talat Paşa, rejim aleyhtarı faaliyetleri nedeni ile tutuklanarak üç yıl kalebentliğe mahkûm edilecekti (1895). 25 ay Edirne Cezaevi’nde yatmış, padişahın affı ile serbest kalmıştı. Sürgün yeri Selanik’ti ve Selanik-Manastır arasında seyyar posta memurluğuna atanmıştı.
Talat Paşa, İttihat Terakki’nin üç liderinden biriydi. 17 Ağustos 1874’de Edirne’de (Kurşunlu Fırın mahallesi, Gebe Yahyacı sokağı) dünyaya geldi.
27,3bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.