Ataletten kurtulmak ve harekete, yeniliğe yelken açmak ne hoştur. Ancak yenilik her zaman iyi midir? Her zaman ileri yönlü hareket hâlinde mi olmak gerekir? Hareket etmek, ilerlemek, yeni bir şeyi keşfetmek, yeniliği yaratmak… Bilinmeyene yol almak, bir değerlendirme yapmadan salt dinamiğe göre tavır almak sonuçları tahmin edilemez bir faciaya yol açabilir. İlerlemek için ilerlemek yerine, bazen durup koşulları değerlendirmek, gerekirse durmak, hatta geri adım atmak gerekebilir. Bireyin veya bir partinin kendisini ve toplumu kandırmadan yaşadığı durumun somut tahlilini yapması, ilkelerini kaybetmemek şartıyla bazı koşullarda taviz vermesi salt ilerleme görünümü vermek amacıyla “ileri” adım atmaktan daha değerlidir ve daha faydalı olacaktır. İki adım geri atmayı kabullenememek, sürekli bir büyüme, ilerleme fetişizmi tarihin ve bugünün de bize gösterdiği gibi onlarca adım geriye düşürebilir.
En olağanüstü durumlar haricinde; kontrolsüz, ilkesiz bir ilerlemeye, büyümeye ve hatta içsel ve dışsal bir genişlemeye, iki ayrı ucu bir araya getirmeye ve geniş tutmak adına bunları bir yerde birleştirip daha güçlü görünme düşüncesine ve bunun yapısına karşı savaşım vermek gerekir.