Kitabın bir başka yerinde de şöyle diyordu Campbell: Dışımızdaki değerlerin koyduğu amaçlara ulaşmak için çabalı- yoruz ama bu arada içimizdeki değerleri unutuyoruz; hayatımızdaki kopukluk buradan gelmekte.
Bir hafta önce okumuş olsaydı, üstünde hiç durma-dan geçip gideceği bir dize vardı: "Tanrı'nın çılgın âşığı bir buseye feda eder hayatını"; o dize her zamankinden daha ısrarla yankılanıyordu aklında
"İnsanın kendi ölümünü düşünmesi ne korkunç" dedi. "Hele onun yakınlaştığını bile bile kendini onu düşünmekten alıkoyamaması... Bazı insanlar hazırlık yapmadan ölmenin mutluluğuna kavuşuyorlar. Ani bir kaza, bir kalp krizi mesela. Korkmana gerek kalmadan göçüp gidiveriyorsun bu dünyadan. Sonra da düşünce diye bir şey kalmıyor. Galiba işin korkunç yanı ölmek değil, ölümden korkmak. En temizi bir kurşun. Evet evet, kafaya saplanan bir kurşun. Güm, diye bir ses ve daha ne olduğunu bile anlamaya fırsat kalmadan, yoksun!"
Sevgi onun içinde, aç, sızlayan, doldurulmak için bağıran bir boşluktu. Acı verici, huzursuz edici olan bu duygu sadece yeni tanrısının varlığıyla hafifliyordu.