" Öyle bir zaman gelecek ki o vakit şu üçünden daha değerli bir şey olmayacak: Helâl para, ünsiyet kurulabilecek bir din kardeşi ve yaşanan bir sünnet ! " (Hadis-i Şerif)
Abdullah Bin Mesud radıyallahu anh İslam'a ilk girenler den biridir.
Resulü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem)davetini kabul eden altıncı kişidir.ilk günlerden itibaren Rasulullah'ın sohbetine devam etmesi,uzun süre birlikte olması ve sünnete sıkı biçimde sarılarak yaşaması sebebiyle sünneti bütün olarak kuşatan sahabeler arasında yer almıştır. Görüşüne ilmine emin biri olduğuna dair güvenildiğinden Rasulullah'ın evine girmesine izin verilenlerdendi. Medine'ye yeni gelen biri onu ve annesini aile halkından zannedilirdi Kur'an ve sünneti iyi bellemiş sahabenin imamları arasında mümtaz bir yer edinmiştir.
İmam Şâfiî şunu da söyler:
"Tabiundan sonra gelenler ve bizim kendilerine ulaştığımız zevat bu yolu takip etmişlerdir. Rasulullah'tan (sas.) gelen haberleri baş tacı etmişler, sünnet olarak benimsemişlerdir. Bu yüzdendir ki ona tabi olan övülür, sünnetin hilafına davranan da kınanır. Bu yoldan ayrılan kimse, bizim nazarımızda Rasulullah'ın (sas.) ashabının yolundan ve ashabtan sonra bugüne kadar gelmiş geçmiş ulemanın yolundan ayrılmıştır, cahiller grubuna dâhil olmuştur."
Hadis muhalifi olan Abdullah çekralevi çözmekte zorlandığı bu meselelerle karşılaşınca yeni bir anlayış ve akide ile insanların karşısına çıktı. Bu anlayışın temeli şu cümlede ifade edilmektedir; "Allah Teala Muhammed'e sallallahu aleyhi ve sellem yalnızca Kur'an'ı vahiy etmiştir. Onun dışında kalan sünnet ise vahiy değildir" Daha sonra bu görüşüne açıklayarak insanları buna davet etmeye ve kendisine taraftarlar kazanmaya koyuldu.
Oryantalistlere göre hadislerin hazreti peygamber ile herhangi bir ilişkisi bulunmamaktadır. hadisler özellikle hicri ikinci ve üçüncü asırlarda müslümanlar tarafından ortaya atılan görüşlere otorite kazandırmak amacıyla Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) nispet edilmişlerdir.oryantalistlerin geliştirdikleri sözü edilen yöntemler bu amacı gerçekleştirmeye yönelik olmuştur.
Nebevi sünnet şer'î hükümler için dininin ikinci temel kaynağı olma hüviyetini kazanmıştır. Müslümanlar Kur'an-ı Kerim'in yanında Nebevi sünnet ile de dinlerinin hükümlerine öğrenirler; helal ile haramı, hak ile batılı, Hidayet ile delaleti bunlar vasıtası ile tanırlar. Bu yüzden İslam alimleri Kur'an sünnet bütünlüğünden söz etmiş, ikisininde aynı kaynaktan gelmiş olduğunu ve birinin diğerini tamamladığını dile getirmiştir.
Sadrettin gümüş Kur'an sünnet bütünlüğü
Sünnetin hükümler hususunda bağlayıcı olduğuna delil mâhiyetinde kısa ve öz bir eserdir.
Hâsıl:
"Sünnet, Hz. Nuh'un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, binmeyen de boğulur gider."
İmâm-ı Mâlik (rahmetullâhi aleyh)
"Vallâhi, her kim sünnetten yüz çevirirse helâk olmuştur. Siz sünnete sıkıca sarılın ve bid'attan sakının. Fıkha yapışın ve şüphelilerden kaçının."
Ahmed bin Hanbel (rahmetullâhi aleyh)
"Birine sünnetten bahsettiğin zaman sana, 'Bunu bırak sen bize Kur'ân'dan bahset' derse, iyi bil ki o sapık biridir."
Eyyûb es-Sahtiyânî (rahmetullâhi aleyh)