Hayvanlarla insanlar arasında temel bir tarihsellik farkı vardı. Hayvanların tarihselliği yoktu; dün ve bugün arasında bir fark hissetme serdi. Bu tarihsel bilinç insanı özgüydü ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti. İnsanın geçmişini araştırması acı veren bir deneyimdi. Mutlu olabilmenin tek şartı “unutmayı” başarabilmekti.
Tarihselci/hermeneutik felsefenin en önemli saptamalarından birisi, insanın tarihsel bir varlık olduğu, tarihsel koşullar ve koşullanmalar içerisinde ve belli bakış açıları, zihniyetler, çıkarlar, amaçlar ve değerlerin güdümünde düşündüğü, yarattığı ve ürettiği; üstelik düşündüğü, yarattığı ve ürettiği her şeyin tarih içerisinde değiştiği ve dönüştüğüdür. Dolayısıyla insanın tasarımlayıp uygulamaya koyduğu her şey, hukuk da dahil olmak üzere, tarihsellikten nasibini alır. Tarihsellik ise, en önemli karakteristiğiyle, zaman içerisinde bir defada olup bitmeyi, bir daha aynen tekrarlanmamayı ifade eder. Bu, insan ürünü olarak ortaya konan her şeyin tekil kalması anlamına da gelir.
Reklam
308 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 5 days
Türk İdaresi ve Bürokrasisi Üzerine Başlangıç Seviyesinde Bir Kitap
Şura-yı Devletten Danıştaya isimli kitap Türk idari rejimi (ve tabi ki yargısı) ve Türk bürokrasisi üzerine tarihsel bazda giriş seviyesinde bir kitaptır. Türk Tarih Kurumu yayını olduğundan tarihsellik ön plandadır. Kitabın bence iki olumsuz noktası bulunmaktadır; birincisi, dili bir nebze ağır ve süslüdür ancak alanla ilgilenen okuyucuları yıpratmayacaktır. İkincisi, kitapta konu bütünlüğü ne iyi ne kötüdür. Buna mukabil Türk idari rejimini, Türk bürokrasisinin doğuşunu ve konumunu ve Danıştay'ın tarihini merak edenler için giriş seviyesinde ve tatmin edici bir kaynak olduğu kanaatindeyim. Kitabın genel olarak içeriğine değinecek olursam; Tanzimat dönemi bürokratik yapıyı ve bir nebze bu bürokratik yapıyı şekillendiren yasal gelişmelere değinen yazar Zeki Eraslan, Fransa ile Osmanlı'yı idari rejim anlamında yer yer karşılaştırarak çok esaslı tespitlerle kitabı zenginleştirmiş. Şura-yı Devleti tanımlayıp Cumhuriyet Türkiye'sindeki Danıştay ile ilişkilendirmiş. Danıştay'ın Cumhuriyet Türkiye'sinde nevzuhûr (ortaya çıkma, doğma) etmediğini bilakis Osmanlı'daki Şura-yı Devletin Cumhuriyet Türkiye'sine Danıştay olarak tevarüs ettiğini açıkça ifade etmiş. Kitapta Sadaret Makamı ile Sadaret Kethüdalığı ile bağlantılı olan Şura-yı Devlet anlatılmakla kalmamış, ilgili ve ilişkili siyasi kurumlar da ayrıca açıklanmış ve tanıtılmış. Velhasıl kitap ilgilisine tatmin edici seviyede bilgi ve birikim sağlayacaktır, diye düşünüyorum.
Şura-yı Devletten Danıştaya
Şura-yı Devletten DanıştayaZeki ERASLAN · Türk Tarih Kurumu · 01 okunma
Ona göre hayvanlarla insanlar arasında temel bir tarihsellik farkı vardı. Hayvanların tarihselliği yoktu; dün ve bugün arasında bir fark hisetmezlerdi. Bu tarihsel bilinç insana özgüydü ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti.
Sayfa 185Kitabı okudu
MÜSLÜMAN DÜNYANIN “ÖTEKİ”YLE TECRÜBESİ
Pratik nedenlerle Avrupalı uluslar ile Doğulu ulusların yakın temas içinde oldukları Ortadoğu coğrafyası, aynı zamanda dünya tarihindeki büyük anlatıların da kalbi durumundadır. Farklı topluluklar arasındaki çatışmaların kollektif bir kimliğe bürünmesi dinler vasıtasıyla vuku bulur. Modern dönemde Avrupa kendisini bu tarihe dayandırdığı için
Sayfa 18 - Özel Sayı 26, ORYANTALİZM, Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı, Derin Tarih, Tarih Okuyan Şaşırmaz, Genel Yayın Yönetmeni Taha Kılınç, Turkuvaz Dağıtım Pazarlama Albayrak MedyaKitabı okuyor
Reklam
MAHALLE KAÇKINI FİLOZOFÇUĞUMUZUN DOGMA ANLAYIŞI Bu hazret dogma ile ilgili şöyle der: "Tüm din ve ideolojiler dogmadır. Marksistlerin ve Müslümanların felsefe yapma yeteneği yoktur." Burada bizi ideolojiler değil din ve tabii özellikle İslam dini ilgilendirmektedir. İlk söyleyeceğim şey şudur: Bu bir tespit olsa diyecek fazla bir şey
Ona göre hayvanlarla insanlar arasında temel bir tarihsellik farkı vardı. Hayvanların tarihselliği yoktu; dün ve bugün arasında bir fark hissetmezlerdi. Bu tarihsel bilinç insana özgüydü ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti.
Sayfa 185Kitabı okudu
Batı kültür çevresi dışında bulunan uluslar için, en başta çekici olan, güç kazandıran bir alan olarak tekniktir. Tekniğin kolayca alınabileceği sanılır. Fakat teknik de insanın öteki varlık-koşullarından koparılarak, bir ülkeden alınıp öteki ülkeye sokulamaz. Çünkü tekniği meydana getiren bilim yahut insan, dünya özgürlük, doğa, devlet hakkında bir görüşün meydana gelmesine yardım eden felsefe, tekniğin kök saldığı tarihsellik (gelenek), bir ticaret eşyası gibi Avrupa kültür çevresine girmeye çalışan bir ülkeye nasıl aktarılabilir? Sonra da bu ulusun, aktarılan başarılar alanında, onların yaratıldığı ülkelerde olduğu kadar yaratıcı olabileceği nasıl sanılabilir?
Sayfa 107
Bana göre, tarihsellik sözcüğü anlam ve kanla doludur, bir keşfi simgeler
Reklam
Heidegger'in entellektüel başarısının büyüklüğüne rağmen, felsefesinin ana unsurlarının siyaset ve tarih hakkındaki nosyonları tarafından derinden sakatlandığını ve bunun, Heidegger'in Nazi Partisi'ne katılmasından ve ne kadar süreliğine olursa olsun, Hitler'i şevkli bir biçimde desteklemesinden farklı bir şey olduğunu ileri sürer. Heidegger'in Nazizm'e bağlılığı, derin ve sorgulanabilir felsefî inançlarının bazılarının kamusal bir uzantısıdır. Otuzların ortasında, partinin girdiği yönelimden hayal kırıklığına uğradığında, bu inançlar değişmemiştir. 1936'da, daha önceden öğrencisi olan Kari Löwith, Heidegger'e, Nazizm'e desteğinin felsefesinin özünden geldiğini söylediğinde, "Heidegger benimle çekincesiz mutabık kaldı ve 'tarihsellik' kavramının siyasal 'bağlılığı'nın temeli olduğunu ifade etti."
Sayfa 12
Dilthey'a göre, doğal durumdan toplumsal duruma geçtikleri aşamadan bu yana in- sanlar kendi koydukları kural, değer ve normlardan örülü bir çevrede yaşamaktalar; kendi yaratıları olan bu kural, değer ve normlar, sonradan yine insan eylemlerini belirleyen neden ve motifler olmaktadırlar. Hatta öyle ki, Dilthey'a göre, insanlar kendi yaratıları olan bu "tinsellik"e öylesine gömülürler ki, bu "tinsellik" onların tüm yaşantılarını ve evrene bakış biçimlerini de belirler. Bu "tinsellik” kuşkusuz, tarihin ürünüdür ve hatta "tinsellik" bizzat "tarihsellik"tir ve insan bu tarihsellik içinde "tutuklu"dur.
Sayfa 85 - NotosKitabı okudu
Anadolu'da bugün bu coğrafyadaki devamını yaşadığımız Aleviliğin bir tehdit olarak algılanması günümüze kadar uzanan karakteriyle esas olarak Selçuklular ile başlar. Akabinde Osmanlı ile doruk noktasına varır ve Cumhuriyetle stabil bir konum yakalar. Bu devletlerin resmi dini ve temsil edilme tekelini, -halifelik, DİB - yedek güç olarak elde bulundurmaları, İslamiyet'e direnen inanç ve topluluklarını haliyle bir "tehdit" olarak kodlanmasını doğurmaktadır. Dolayısıyla Alevilik olarak toparlanan bu inanç ile ilgili tarihsellik, her ne kadar daha öncesinde var ise de Anadolu'da daha çok Safevi-Osmanlı çatışması üzerine bina edilmekte olup, tarihçesine ilişkin çalışmaların neredeyse tamamı bu aralığa sıkıştırılmaya çalışılmaktadır.
Sayfa 9 - DAM ( Dersim Araştırma Merkezi) YayınlarıKitabı okudu
Bu tarihsellik, oryantalizmin 'Doğu ile Batı arasında ontolojik ve epistemolojik ayrıma dayalı bir düşünüş biçimi olmasını meydana getirir. Bu ayrıma dayanarak Batılı özne, aklı, sağduyuyu, tamamlanmışlığı temsil eden bir otorite olarak Doğu'yu araştırma ve onun hakkında yargıda bulunma hakkını kendisinde görür. Nihayetinde Öznel çıkarlarını evrensel hakikatler olarak Doğu'ya kabul ettirebilmesi de kendisini bir otorite olarak kurmasına, bir otorite olarak konuşmasına bağlıdır ve bu da iki dünya arasındaki o tarihsel egemenlik mücadeleleri içerisinde gerçekleşir.
Sayfa 10 - Özel Sayı 26, ORYANTALİZM, Ketebe Kitap ve Dergi Yayıncılığı, Derin Tarih, Tarih Okuyan Şaşırmaz, Genel Yayın Yönetmeni Taha Kılınç, Turkuvaz Dağıtım Pazarlama Albayrak MedyaKitabı okuyor
Ona göre hayvanlarla insanlar arasında temel bir tarihsellik farkı vardı. Hayvanların tarihselliği yoktu; dün ve bugün arasında bir fark hissetmezlerdi. Bu tarihsel bilinç insana özgüydü ve hayvanları kıskanmamız için bir sebepti. İnsanın geçmişini araştırması acı veren bir deneyimdi. Mutlu olabilmenin tek şartı “unutmayı” başarabilmekti.
Sayfa 185Kitabı okudu
805 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.