Bizi, birbirimizden ayıran gerçeği kavradım birden: Onun üzerine düşünebileceklerim ona erişmiyordu; romanlarda görülen ruhbilimden fazlası elimden gelmiyordu. Oysa onun yargısı beni bir kılıç gibi biçiyor ve var olma hakkımı bile sorguya çekiyordu. Doğruydu bu. Farkına varmıştım zaten; benim var olmaya hakkım yoktu. Rasgele ortaya çıkmıştım; bir taş, bir bitki, bir mikrop gibi var olup gidiyordum. Hayatım her bakımdan önemsiz mutluluklara yöneliyordu. Kimi zaman ne idüğü belirsiz işaretler gönderiyordu, kimi zaman da sonuçsuz bir vızıltıdan başka bir şey duyulmuyordu.
Gün bitince, herkes gidince ve sarılmak için açtığın bütün kollar seni itince beni anımsa. Ayağına taş değmesin ama düş. Kaldırmak için uzanmayan her el benim.
Yan yana geldikçe daha uzak
Birlikteyken daha kimsesiz
Bir ağrı sızım sızım yeri bellisiz
O da yalnız
Ben de yalnız
Acılar tütüyor bacamızdan
Görünmeyen taş duvarlar örmüşüz
Duvar olduk kendimize kendimiz
Ne yana dönsek
Kendimize çarparız
Hiç eskimedi hatıran
Hiç azalmadı özlemin
Tek bir günüm yok ki anmadan
Çocuksu hayallere dalmadan
Yan sokaktaydı taş eviniz
Bir pazar günü taşınıp gittiniz
İlk elvedam, ilk gözyaşım
İlk defa çaresiz kalakalmam
(…)