"Halkımızın içinde bir zümre var ki"
her şeyi bilmek iddiasındadır. Hekim değildir, lakin hekimleri küçümser, önüne gelene ilaç tavsiye eder. Evlenmesini asla bilmemiş, her gence evlenme usulü öğretir.
Sayfa 107 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
Reklam
Daha önce İstanbul'a dönmesi için verilmiş olan emri dinlemeyen Mustafa Kemal Paşa'nın bu tutumu karşısında ilgili makamlar, 21 Haziran'da 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ya bir şifre göndererek, Mustafa Kemal Paşa'nın yerine vekâleten tayin edilmek üzere olduğunu bildirdiler ve 15. Kolordu Komutanlığına kimi tavsiye edeceğini sordular. Kâzım Karabekir Paşa'nın 22 Haziran'da bu yazıya verdiği cevap çok ilginçti. Diyordu ki: Şu anda benim Erzurum'dan ayrılmam doğru değildir. Esasen kolorduya da vekâlet edebilecek münasip bir kimse yoktur. Ancak, değerli komutanların birer bahane ile iş başından uzaklaştırılması bizim mahvımızı çabuk hâle getirecektir. "Eğer sıhhi durumunun görev yapmasına engel olmasından başka bir sebep yoksa Mustafa Kemal Paşa'nın müfettişlikten ayrılması tehlikeli olacaktır. "
Saç ve sakal boyama konusundaki bütün hadisleri dikkate alan Kàdî İyâz gibi bazı âlimlerimiz, bu hususta yaşanan yerin âdet ve geleneğini dikkate almayı tavsiye etmişlerdir. Eğer bir yerde saçı ve sakalı boyamak âdetse, buna uymalıdır; oranın âdetine uymamak mekrûhtur. Şâyet bir memlekette saç ve sakal boyama âdeti yoksa, saçını ve sakalını boyamaya kalkışmak mekrûhtur. Bir kimsenin ağaran saçları pırıl pırıl duruyor ve Müslümanlar öyle beyaz saçları sevimli buluyorlarsa, orada saç boyamak doğru değildir.
Güzel bir yüz ve alımlı saçlar karşısında eli ayağı titreyen ve zarif bir ele dokunmakla aklı başından giden bir genç, bunun hayvanî ve maddî bir hazdan başka bir şey olmadığını bilmelidir. Bu tür aşklar rüzgâr gibi gelir, rüzgâr gibi de geçer. Güvenilir ve tavsiye edilir şey değildir bu aşk. Tehlikelidir, erdem ve fazileti öldüren bir duygudur.
Sayfa 49 - Kevser YayınlarıKitabı okuyor
10-SİGORTA (TE'MİN)
Sigortanın İslâm hukuku literatürüne girişi Avrupa ile ticaretin yoğunlaştığı XIX. asır başlarındadır. Buna dair ilk hükümlere 1836 yılında Şam'da vefat etmiş olan Hanefî mezhebindeki bir Osmanlı hukukçusu İbn Abidîn'in Reddü l-Muhtâr adlı eserinde rastlanır. Bu eserinde İbna Âbidîn, sigortanin ne kefälete, nede emânet akdinde emânetçinin ücret almasına benzemediğini isbatlamaya çalışmış; sigortanın garer, yani belirsizlik bulunduğu için fâsid bir sözleşme olduğunu ve dârülislâmda buna cevaz verilemeyeceğini bildirmiştir. Son Osmanlı şeyhülislâmlarından Mustafa Sabri Efendi ve Mısır Müftisi Bahît el-Muti'î de bir çesit kumar olarak gördüğü sigortaya cevaz verilemeyeceğini söylemis ve iane(yardım) sandıklarını bir hal tarzı olarak tavsiye etmiştir. Ebû Zehra, Yusuf Karedavî, Ârif Cüveycâtî gibi son devir ulemâsının çoğu, burada bir teberru, yani bağış mevzubahis olmadığı için sigortanın yardımlaşma sayılamayacağına, buna şirket de, kefâlet de denilemeyeceğine, buna binâen câiz olmadığına dikkat çekmistir. Mustafa Ahmed Zerkâ, sigortanın çeşitli cihetlerden bey' bi'l-vefa, akıle,muvâlât akdi, kefâlet gibi hukukî müesseselere benzerliğine işaret ederek câiz olduğunu söyler. Bu kanaatte olan başkaları da vardır. Şer'î hukukta, mebînin, yani satılan şeyin veya semenin, yani bedelin, tartışmaya sebebiyet verecek kadar meçhul olması akdin fesâdını icab ettirir. Böylece garer bulunan akidler câiz değildir.
Sayfa 566Kitabı okudu
Reklam
Atsız'ın dîvan edebiyatına ait bazı görüşleri de, Hasan Âli'nin Türk Edebiyatına Toplu Bir Bakış kitabını eleştiren "Alaylı Âlimler” başlıklı yazısında bulunmaktadır. Atsız burada divan ve halk edebiyatını da karşılaştırmaktadır: "Divan edebiyatında Türk duygusunun kaybolduğunu kimse çıkıp da iddia edemez. Divan edebiyatı
Ahlak-Hukuk İlişkisi
Hukuk kurallarını sıkı sıkıya izlemek, insanın ahlaklı olması için yeterli değildir. İnsancıl, adil ve etkin bir hukuk sisteminin, bireyler ve toplum tarafından benimsenen güçlü ve kapsayıcı bir ahlak tasavvuruyla temellendirilmesi ve desteklenmesi gerekir. Hukuk sisteminin hak ihlallerine yönelik yasaklayıcı hükümleri ( çalmanın, adam öldürmenin, dolandırıcılığın cezalandırılması) şüphesiz bireysel haklar ve toplumsal düzen açısından önemlidir. Fakat ahlak bu tür negatif ve sınırlayıcı tedbirlerle yetinmez; bize aynı zamanda iyilik yapmamızı, zayıflara sahip çıkmamızı, muhtaçlara yardım etmemizi tavsiye eder. Hukukun "negatif" müeyyideleri ahlakın" pozitif " telkinleriyle anlam ve derinlik kazanır.
Şahıs Kadrosu-Tarihî ve Kurmaca Kişilikler Hayat tek bir kişinin etrafında mı döner? Veya iki üç kişinin? Küçük bir köy toplumunda, küçük bir obada bile onlarca, yüzlerce insan vardır. Realist olduğu ifade edilen pek çok roman birkaç kahramanın etrafında şekillenir. Oysa hayat böyle değildir. İşte Atsız'ın romanındaki en önemli
Şahıs Kadrosu-Tarihî ve Kurmaca Kişilikler Hayat tek bir kişinin etrafında mı döner? Veya iki üç kişinin? Küçük bir köy toplumunda, küçük bir obada bile onlarca, yüzlerce insan vardır. Realist olduğu ifade edilen pek çok roman birkaç kahramanın etrafında şekillenir. Oysa hayat böyle değildir. İşte Atsız'ın romanındaki en önemli
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.