“her bedenden, her zamandan, her coğrafyadan, her yaşayıştan kadının türlü acısını taşıyorum ruhumda. güzel de olsa çirkin de, zengin de olsa fakir de, cahil de olsa bilge de bir kadın, olaylar, kişiler, zamanlar, mekanlar değişse de hiç değişmeyen ve sürekli kendisini tekrarlayan acılar bunlar. bu acıları bize çektirenler, bu adamlar değil. bu acıları bize çektirenler ailemiz ve toplum, bu acıları bize çektiren, kültür; o adamlar hem buna yaslanarak hem de bundan dolayı böyle davranıyor bize.”
"Reenkarnasyon doğru mudur bilmiyorum ama ölüme yakın deneyim araştırmalarındaki benzer bulguları hatırlıyorum yeniden. Bedenimizin her noktasını kendimiz seçiyorsak anne karnında, önceki hayatlarımda tecavüze uğramış bir kadın olarak kendime böyle kalın bir koruyucu kalkan seçmiş olmamı doğal buluyorum. Üstelik, rahmim de kapalı doğuştan. Cenin pozisyonunda kıvrılıp uyuyor gibi. Uyanmayı ve kendisini açmayı hiç istemiyor gibi. Ailemdeki hiçbir kadında olmayan özellikler bunlar. İlginç olan ise şu. Siz bedeninize etten bir duvar da örseniz dış tehditlerden korunmak için, aldığınız önlemler yine sizi vurmak için size karşı birer silaha dönüşüyor, eğer kadınsanız. Mesele bu duvarın ne varlığı ne yokluğu, ne inceliği ne kalınlığı; bunların her biri bahane oluyor insanlar sizi ve bedeninizi özne değil de nesne olarak görünce. Her bedenden, her zamandan, her coğrafyadan, her yaşayıştan kadının türlü acısını taşıyorum ruhumda. Güzel de olsa çirkin de, zengin de olsa fakir de, cahil de olsa bilge de bir kadın, olaylar, kişiler, zamanlar, mekanlar değişse de hiç değişmeyen ve sürekli kendisini tekrarlayan acılar bunlar. Bu acıları bize çektirenler, bu adamlar değil. Bu acıları bize çektirenler ailemiz ve toplum, bu acıları bize çektiren, kültür; o adamlar hem buna yaslanarak hem de bundan dolayı böyle davranıyor bize."
Reklam
Bazen, yaşamış olduklarımı kendini yeniden üreten ve yinelenen dairesel bir yol gibi hayal ediyorum, bu daire sürekli onu bozmaya, sonsuzluğa doğru tekrarlayan döngüsünü geçersiz kılmaya uğraşan merkez açılar tarafından kesiliyor ancak ben yine de, doğru yolundan sapmaya cesaret edemeyen paranoyak bir akrobat gibi büyük bir güçle yaylarıma tutunup dengede duruyorum.
"Bilimsel olarak değerlendirildiğinde, birey, kendini sonsuza değin tekrarlayan bir birim, hatta alfabenin bir harfi ile adlandırılabilecek bir şeydir. Diğer yandan, bireyi anlamak için onu bir bilim adamının gönülden bağlı olduğu tüm kabul gören düşüncelerden ve kurallardan kurtararak, eşsiz bir birey olarak görmek, onu araştırmalarının tek gerçek ve en üstün nesnesi yerine koymak gerekir. Herkesten önce, bir doktor bu çelişkinin farkında olmak zorundadır. Bir yanda, bilimsel eğitiminin istatiksel verileri ile donanmıştır, öte yanda, özellikle ruhsal acılar içinde kıvranan hasta bir insanı tedavi ederken, onu bireysel olarak anlama görevi ile karşı karşıyadır. Yaklaşım ne kadar şematik olursa, hasta -haklı olarak- o kadar direnç gösterir ve tedavisi o kadar tehlikeye girer. Psikoterapist, ister istemez, hastasının bireyliğini (başkalarına benzemeyen kişiliğini) temel bir gerçek olarak görmek ve tedavi yöntemlerini buna göre ayarlamak zorunda hisseder kendisini. Bugün tıbbın tüm alanlarında, bir doktorun görevinin soyut bir hastalığı değil, bir hastayı tedavi etmek olduğu kabul edilmektedir."
_Eristik Diyalektik: Haklı çıkmak ve kazanmak amacıyla yapılan tartışma sanatıdır. Önemli olan doğru değil dinleyiciyi ikna etmektir. Eris, yunan mitolojisinde anlaşmazlık tanrıçasıdır. _Diyalektik bir konuşma sanatıdır. Onun aracılığıyla bir şey çürütülür ya da ispatlanır ve bu konuşmacıların soru ve cevaplarıyla yapılır. Diyalektiğin görevi,
Her bedenden, her zamandan, her coğrafyadan, her yaşayıştan kadının türlü acısını taşıyorum ruhumda. Güzel de olsa çirkin de, zengin de olsa fakir de, cahil de olsa bilge de bir kadın; olaylar, kişiler, zamanlar, mekânlar değişse de hiç değişmeyen ve sürekli kendisini tekrarlayan acılar bunlar. Bu acıları bize çektirenler bu adamlar değil. Bu acıları bize çektirenler ailemiz ve toplum. Bu acıları bize çektiren kültür. O adamlar hem buna yaslanarak hem de bundan dolayı böyle davranıyor bize.
Reklam
Aile, toplum, kültür, adam…
Her bedenden, her zamandan, her coğrafyadan, her yaşayıştan kadının türlü acısını taşıyorum ruhumda. Güzel de olsa çirkin de, zengin de olsa fakir de, cahil de olsa bilge de bir kadın, olaylar, kişiler, zamanlar, mekanlar değişse de hiç değişmeyen ve sürekli kendisini tekrarlayan acılar bunlar. Bu acıları bize çektirenler, bu adamlar değil. Bu acıları bize çektirenler ailemiz ve toplum, bu acıları bize çektirenler, kültür; o adamlar hem buna yaslanarak hem de bundan dolayı böyle davranıyor bizlere.
Her ne kadar çekilen acıların yanı sıra sahip olu­nan sınırlı sayıdaki mutluluk yaşamı bir miktar katlanılabilir kılsa da yaşam önemli bir iyilikten yoksundur: Anlam. Tüm acılara katlanılabilir, tüm olumsuzluklara cesaretle göğüs gerilebilir ve bizden sonrakilerin de göğüs germesi sağlanabilirdi şayet tüm bunların bir anlamı ve amacı olsaydı...
Sayfa 38 - VAROLUŞUN NEDEN OLDUĞU ACILARA KARŞI BiR ÇÖZÜM ÖNERİSİ - MERT ALTINTAŞKitabı okudu
“Her bedenden, her zamandan, her coğrafyadan, her yaşayıştan insanın türlü acısını taşıyorum ruhumda… Güzel de olsa çirkin de, zengin de olsa fakir de, olaylar, kişiler, zamanlar, mekanlar değişse de hiç değişmeyen ve sürmeli kendisini tekrarlayan acılar…”
Sayfa 84
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.