Teşkilat-ı Mahsusa'nın Kuruluş Amacı
Teşkilatın son başkanı Albay Hüsamettin Ertürk şöyle anlatır: "Bu teşkilatın gayesi, bir taraftan bütün İslamları bir bayrak altında toplamak bu suretle Panislamizme ulaşmak, diğer taraftan da Türk ırkını siyasi bir birlik içinde bulundurmak, bu bakımdan da Pantürkizmi gerçekleştirmektir. Enver Paşa'nın bir yandan Emiri Efendi'nin İttihat ve Terakki programındaki Panislamizminden, diğer taraftan da Ziya Gökalp'in Pantürkizminden ilham aldığı muhakkaktır." "Bu birliği meydana getirmek için Umumi Harbin başlangıcından itibaren Fas, Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Bingazi, Afrika Merkezi, Mısır, Habeşistan, Sudan, Zengibar, Somali, Malay Adaları, Açe Adaları, Belucistan, Afganistan, Çin, Türkistan-ı Rus, Hive, Kuzey Rusya, Kuzey Kafkasya, ve Azerbaycan, Güney Kafkasya, Moğolistan, İslamın parçalanan, dağıtılan ruhunu yavaş yavaş canlandırmak, devletimizin Avrupa'daki siyasi önemini arttırmak, Avrupalıların savaştan önceki planlarını suya düşürmek" bu teşkilatın görevlerinden olarak sayılmıştır.
Sayfa 288Kitabı okudu
Teşkilat-ı Mahsusa'nın Yapısı
İlk başkanı Yarbay Süleyman Askerî olan (17 Kasım 1913-14 Nisan 1915) Teşkilat'ta asıl nüveyi Osmanlı subayları oluşturmaktadır; merkezde şubeler (Hindistan-Afganistan ve Arabistan Subesi, Rumeli Şubesi, Doğu Şubesi, Afrika Şubesi gibi) ve masalar (Arabistan Masası, Afgan Masası, Hindistan Masası gibi) şeklinde teşkilatlanmış, taşrada ise hücre ve ajanlar şeklimde çalışmıştır. Ayrıca merkezde, bütün İslam ve Avrupa dillerinde telif ve tercümeler yapan bir Tercüme Şubesi vardır. Bu teşkilatta, Bahattin Şakir ve Kara Kemal gibi İttihat Terakki'nin önde gelen liderlerinden, daha sonra devlet kurucusu yahut başkanı olmuş düzeyde Müslüman pek çok isim hizmet sunmuştur. Eşref Kuşçubaşı bunların sayısının altıyüzü geçtiğini söyler. Birinci Dünya Savaşı'nda Teşkilat, zaman zaman Alman istihbaratıyla işbirliği yapmıştır. Philip H. Stoddard, 1916 yılında teşkilat mensupları sayısının 30.000'i bulduğunu ve bunların genellikle doktor, mühendir, subay gibi uzmanlardan oluştuğunu yazar. Teşkilatın ikinci başkanı, Süleyman Askerî'nin vefatı üzerine bu göreve getirilen, hukuk doktoru Tunuslu bir Türk olan Ali Bey Başhemba'dır. Genç yaşında (39) vefatına kadar bu görevi yürütmüştür. (24 Mayıs 1915-31 Ekim 1918) Son başkan, Albay Hüsamettin Ertürk'tür.
Sayfa 289Kitabı okudu
Reklam
Teşkilat-ı Mahsusa Mensupları
Teşkilat-ı Mahsusa mensupları savaş öncesi ve içinde Yemen'den Hindistan'a, Kâşgar'dan Makedonya'ya, Kafkasya'dan Afrika'da Darfur'a kadar her yerde olmuş ve kendilerine verilen görevleri yerine getirmek için uğraşmışlardır. Üç yüz ile beş yüz kişilik Teşkilat fedai grupları Filistin-Suriye ve Irak cephesine gönderilmiştir. Savaş zamanında Teşkilat insan kaynağı olarak, askerlerin dışında, hapishanelerdeki mahkûmlardan, aşiretlerden, askerlik yaşını geçmiş yahut henüz gelmemiş gençlerden de yararlanmıştır. Bu gruplardan savaşçı birlikler kurmuş, bir kısmını da işçi taburları halinde örgütleyerek cephe gerisinde çalıştırmıştır. Yine savaş sırasında, ordunun maneviyatını yükseltmek üzere oluşturulan bir Mesnevi taburu, 4. Ordu için Şam'a, bir Bektaşi birliği de Doğu'ya gönderilmiştir. Dağa çıkmış Topal Osman Çetesi, Veysel Bey Çetesi gibi kuvvetler ikna edilerek mücadeleye sokulmuştur.
Sayfa 290Kitabı okudu
Peki Naziler, Yahudileri Filistin'e yerleştirmek için kiminle pazarlığa oturmuşlardı dersiniz? Filistin Kurtuluş Hareketi'nin kurucusu Hacı Emin El Hü- seyn-i'yle... Evet, El Hüseyn-i Kudüs müftüsüydü ve bir Osmanlı askeriydi. Ayrıca bir Teşkilat-ı Mahsusa üyesiydi. Ça- nakkale cephesinde savaşmış daha sonra Arap yarımadasında Teşkilat-ı Mahsusa adına faaliyetlerde bulunmuştu. Ama bu gizemli müftünün bir başka özelliği daha vardı. Yaser Arafat'ın akrabasıydı.
Almanya, Müslümanları davası etrafında birleştirerek İtilaf Devletlerinin sömürgelerinde isyanlar çıkarmayı umuyordu. Böylesi karışıklıklar, kısa vadede, İtilaf Devletlerinin Avrupa savaş alanlarındaki askeri gücünü azaltabilir, uzun vadede ise, İngiltere'nin büyük denizaşırı imparatorluğunu zayıflatmaya yarayabilirdi. Aynı zamanda bu propaganda kampanyası, Alman ürünlerine yeni pazarlar açabilir, Almanya'nın Afrika'daki sömürgelerini korumasını, belki de yenilerini elde etmesini sağlayabilirdi.
Sayfa 20
Almanlar, İslam birliğine ve Yakındoğu'ya Birinci Dünya Savaşı'ndan yıllar önce ilgi duymaya başlamıştır. İslam birliği politikasından Almanya'nın beklentilerini çok erke:n bir tarihte Friedrich Naumann formüle etmiştir. Bu kişi 1889'da şunları yazmıştır: "Dünya Savaşı'nın Osmanlı İmparatorluğu dağılmadan çıkması mümkündür. Böyle olursa, İstanbul'daki halife cihat bayrağını açacaktır bir kez daha. Hasta Adam, son defa toparlanıp Mısır, Sudan, Doğu Afrika, İran, Afganistan ve Hindistan'a şöyle haykıracaktır: 'İngiltere'ye karşı savaş!' Hasta Adam yatağında bu çığlığı atarken onu kimin destekleyeceğini bilmek hiç de önemsiz sayılmaz."
Sayfa 19
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.