Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Aramızdaki zaman ve mesafe gittikçe açılıyor. Ve ben artık bunu bile umursamayacak bir noktadayım. Mecburi bir tevekkül ve iyi niyetli bir beklentiyle, belkiler diyarında bekliyorum artık. Keşkeler diyarı... İnşallahlar diyarı... Başka türlü nasıl gelebilirim üstesinden? Eğer okursan bunları bir gün, ne olur içinden güzel şeyler geçir. Üzülme demiyorum, nasıl üzülmez insan? Ama üzüntüne içimden geçirdiğim bütün güzellikler eşlik etsin. Bil ki sana bunları yazarken üzgün değilim ben. Üzüntüyü çoktan aştım. Başka türlü bir kavuşma ihtimalimizin olduğuna, hatta o kavuşmadan başka kavuşma ihtimalimiz olmadığına ikna oldum. Böyle olsun istemezdim elbette. Olmadı... Bil ama! Sana hiç yalan söylemedim. En çok seni sevdim. Gücüm yetseydi eğer her şeyin başka türlü olması için ne gerekiyorsa yapardım. Olmadı...
Ölecek çocuklar doğurmak...
"(Firavunun) Askerler ev ev dolaşıp evlere girdiler. Anne ve babasının gözlerinin önünde erkek çocukları öldürdüler ama Benî İsrail'in o günkü müminleri böyle bir durum ortaya çıkmış olmasına rağmen 'Çocuk doğurduğumuzda Firavun gelip onu öldürecek, o zaman doğurmayalım.' demedi. İşte bu tevekkül, sarayda yetişecek çocuğu ortaya çıkardı. Eğer onların böyle bir tevekkülü olmasaydı kim bilir netice nasıl olurdu. 'Doğuracağız.' dediler, ölecek çocuklar doğurdular."
Siyer Yayınları
Reklam
Tevekkülün Fazileti
Abdullah b. Selam anlatıyor: Selmân'a demiştim ki: "Bak kardeşim, hangimiz daha önce vefat ederse sağ kalanımız öleni rüyasında görmek için gayret etsin. Böyle bir şey mümkün mü?" "Evet, müminin ruhu hürdür. Yeryüzünde nereye isterse gidebilir; ama kâfirinki hapistedir." dedi. Zaman geçti. Selmân, Hakk'ın rahmetine vâsıl oldu. Ben, bir gün öğle vakti, sedirin üzerinde kaylule uykusuna yatmıştım. Uykuya dalnca, rüya görmeye başladım. Selmân geldi yanıma. Bana, "Esselamü aleyke ve rahmetullahi ve berekatüh" diyerek selam verdi. Ben de, "Ve aleykesselam ve rahmetullah ey Ebû Abdullah! Yerini nasıl buldun, memnun musun?" dedim. "Yerim iyi, sakın tevekkülü elden bırakma. Ne güzelmiş tevekkül etmek! Tevekkülü sakın terk etme! Ne güzelmiş tevekkül, bir bilsen! Tevekkülün, insanı hayrete sevk edecek kadar faziletli bir amel olduğunu gördüm." dedi.
Sayfa 440Kitabı okudu
Al-i imran
‌ نَزَّلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقاً لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ وَاَنْزَلَ التَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۙ O, sana Kitab'ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat'ı ve İncil'i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti.Furkan'ı da indirdi. Şüphesiz, Allah'ın âyetlerini inkar
Dünya hayatı boyunca karşılaştığı büyük tehlikelerde, yakalandığı hastalıklarda, maruz kaldığı musibetlerde ve yaşadığı kalp darlıklarında ilahi kudretin sahibi olan Allah’a sığınma, işini ona ısmarlama, tevekkül etme gibi imkanlardan mahrum kalmış biri yaşamda ne kadar rahatlık elde etmiş olabilir ki? En dar vakitlerinde kendi zayıflığıyla başbaşa kalan, hayatı sürekli dayanıksız ve güçsüz bir şekilde sürdürmek zorunda olan böyle bir kişi, nasıl bir ferahlığa ermiş olabilir ki? Şüphe yok ki o, kısmen geçici manada ve göstermelik bir hürriyet elde etmiş ama bunun yüzlerce katı ağırlığındaki yüklerin altında kalarak ezilmiştir. Bu ağır yüklerin kölesi durumuna düşüp hürriyetini bütün bütün elden kaçırmıştır.
Günlerden, aylardan, yıllardan FİLİSTİN!..
~•~ Kudüs’ün perişan, yıkık dökük sokaklarına dek Filistin hep Filistin’di aslında. Dimdik ve hep orada. Bizim ve dahi kimsenin olmayışına rağmen hem de. Kırgın ve yorgundu ama ince ve narin boynu zulme asla eğilmemişti. Bu tevekkül ve direnişin karşısında yaşadığım şaşkınlık bir duvar gibi çarpacaktı sonra yüzüme. Nasıl ve niçin diye sorarken bulacaktım kendimi defalarca. Nasıl bu kadar dirayetli olabildiklerini havsalam almayacaktı. Hayatın olağanca seyrinde akıp gidişi hayrete düşürecekti beni. ~•~
Reklam
Genel müdür heyecanlı görünüyordu ve boğazına bir şey takılmış gibiydi. Hafifçe öksürerek gırtlağını temizledi ve okumaya başladı; Ulusal televizyon genel müdürüne, saygıdeğer beyefendi, ilgili tarafların gerekli önlemleri alabilmeleri amacıyla bu gece yarısından itibaren, zamanın başlangıcından geçtiğimiz yılın otuz bir aralık tarihine kadar
Sayfa 99
Tuhaf şeyler düşündüm yol boyunca. Düşünecek başka zamanım pek yoktu çünkü. Gözlerinin etrafında v işareti biçiminde siyah çizgileri kafasına doğru çıkan ve sırtına yayılan kızıl kahverengigillerden tekir kedimizi kaybetmiştik. Baş aşağı gidişin başlangıcı, bir im miydi bu bilemedim. Kediler karanlıkta toplanır mı, cinlerle, Allah'ın bu kutlu yaratıklarıyla akrabalığı var mıdır, dedemin anlattığı gibi Tahtacılar Hamamı'nda sabaha karşı birdirbir üçtürüç, yedidiryedi oynarlar mı, oyunlarına çağırdıkları insanoğlu, katılmayı reddederse usunu ele geçirirler mi, bilmiyorum. Ama tekirin, her sabah beşe on kala uyandıran alarmın yanında oturuyor olmasına, sarı, ışıklı gözlerle beni yüreklendirmesine alışmıştım. Gün boyu, içinde kulaç attığım tevekkül ve tahammül deryasının çetin dalgalarına hazırlıyordu sanki beni. Zehra ki, ben onun Esin olan adını değiştirmiş, Zehra yapmıştım, nasıl ki kendi Erol olan adımı değiştirmiş, İbrahim yapmışsam, işte bu İbrahim'in Zehra'sı, günlerce aradığını ve bulamadığını söylemişti tekiri. Ve ben buna inanmış, iman etmiş idim. Ve işte tekir kaybolmuş ve evin kapısının karşısında beni sabahların karanlığında bekleyen köpek çıkmıştı karşıma. Sınanıyordum. Ne ile, henüz bilmiyorum. Sığınmakla yetiniyorum. (Bakın, bunları size olduğu gibi anlatıyorum. Hem içimi, hem dışımı.)
Sayfa 8 - MenfezKitabı okudu
Tam olarak bu
Aramızdaki zaman ve mesafe gittikçe açılıyor. Ve ben artık bunu bile umursamayacak bir noktadayım. Mecburi bir tevekkül ve iyi niyetli bir beklentiyle, belkiler diyarında bekliyorum artık. Keşkeler diyarı ... İnşallahlar diyarı ... Başka türlü nasıl gelebili­rim üstesinden? Eğer okursan bunları bir gün, ne olur içinden güzel şeyler geçir. Üzülme demiyorum, nasıl üzülmez insan? Ama üzüntüne içimden geçirdiğim bütün güzellikler eşlik etsin. Bil ki sana bunları yazarken üzgün değilim ben. Üzüntüyü çoktan aştım. Başka türlü bir kavuşma ihtimalimizin olduğuna, hatta o ka­vuşmadan başka kavuşma ihtimalimiz olmadığına ikna oldum. Böyle olsun istemezdim elbette. Olmadı ... Bil ama! Sana hiç yalan söylemedim. En çok seni sevdim. Gücüm yetseydi eğer her şeyin başka türlü olması için ne gere­kiyorsa yapardım. Olmadı ...
Sayfa 139
Aksâ’nın güzel yüzlü mahcup çocuklarından, Kudüs’ün perişan, yıkık dökük sokaklarına dek Filistin hep Filistin’di aslında . Dimdik ve hep orada . Bizim ve dahi kimsenin olmayışına rağmen hem de. Kırgın ve yorgundu ama ince ve narin boynu zulme asla eğilmemişti. Bu tevekkül ve direnişin karşısında yaşadığım şaşkınlık bir duvar gibi çarpacaktı sonra yüzüme. Nasıl ve niçin diye sorarken bulacaktım kendimi defalarca. Nasıl bu kadar dirayetli olabildiklerini havsalam almayacaktı. Hayatın olağanca seyrinde akıp gidişi hayrete düşürecekti beni. Nasıl gülüp eğlendiklerine, geleceğe dair planlar yapabildiklerine, çiçeklerin kendi ülkemin çiçekleri gibi umarsızca açışına, baharın tıpkı bahar gibi Filistin semalarını dolduruşuna… Tüm bunlara hayret edecektim birer birer. Sonra hayretim ağır ağır çökecekti vicdanımın üstüne. Çünkü o an anladım. Anladım ki bizim kendi sağ salim ülkelerimizde meydanlarda çığlık çığlığa haykırdığımız o cümle dilimizden değil belki ama yüreğimizden düşeli çok olmuş. “Birruh biddem nefdike ya Aksâ! (Kanımız ve canımız sana feda olsun ya Aksâ!)” Bu sloganı Filistin için yürüyüşe katılmış hemen hemen herkes bilir. Oysa anladım ki yüreğimizde feda edilen kanımız ve canımız değil Filistin davasının kendisi olmuş. Hem de bu feda ediş öyle usulcacık ve sessiz olmuş ki, sloganlar atmaya devam ederken hâlâ, tek yürek bu davanın arkasında olduğumuzu sanırken daha Filistin’in yitikliğine dair zımni bir kabullenişin, en fazla on dakika için yüreğimizi meşgul eden bir hüznün içinde kaybolduğu bir konformizmin esiri olmuşuz.
Sayfa 55 - E-KitapKitabı okudu
89 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.