Kelam üzerine
Kelam ilminde akıl, insan için bilgi edinme yollarından biri ve en önemlisi kabul edilir. Bu bilgi kaynakları beş duyu, gerçeğe uygun haber ve akıldır. Beş duyunun verdiği bilgi, İdrâk yanlışlıklarına düşmemek için akıl süzgecinden geçirilir. Gerçeğe uygun haber mütevâtir ise akla aykırı düşmemelidir. Gerçeğe uygun haber peygamberin haberi ise bu bir nas'dır. Dinî bir nas akla aykırı bir hüküm belirtiyorsa, o nas'ın gerçekten sabit olup olmadığına bakılır. Şayet muteber rivayetle sabit olmamışsa reddedilir. Eğer nas'ın sübutu kesin, fakat belirttiği hüküm akla aykırı düşüyorsa, akla uygun şekilde yorumlanır (te'vil). Çünkü 'sahih nakil sarih akla aykırı düşmez.' ilkesi İslâm'da temel bir ilkedir.
44 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
"Kur'ân'ı anlama ilminin önemli kavramlardan biri de te'vildir. Yüce Allah Kitabı belli bir ilme göre tafsil ettiğini yani detaylandırdığını, detaylandırma işinin âyetler arası irtibatlarla gerçekleştiğini, irtbatların kurulmasında da Arapça'nın dikkate alındığın bildirmektedir. Arapça dikkate alınarak konu benzerliği olan
Tevil
TevilFatih Orum · Süleymaniye Vakfı Yayınları · 20175 okunma
Reklam
Şeytanın mühim bir desîsesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir, tâ ki istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enâniyetini tahrîk edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, âdeta taksirattan takdis etsin. Evet, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. Görse de, yüz te'vil ile te'vil ettirir. وَعَيْنُ الرِّضَا عَنْ كُلِّ عَيْبٍ كَلِيلَةٌ (Rıza ile bakan göz hiçbir kusuru göremez.)* sırrıyla, nefsine nazar-ı rızâ ile baktığı için ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiâze etmez, şeytana maskara olur.
Bunun yerine, Kuran'ı tarihsel bağlamı içerine yerleştirerek, kendi söz dağarcığıyla, kendine özgü sözel-literal kimliğiyle ortaya koymak ve tarihsel-yerel bağlamına özgü bir çözüm örneği olarak nitelemek, hem Kuran'a saygı hem de bilimsel yaklaşım açısından daha doğru değil midir? Kuran'ın bir yandan Tanrı sözü olduğunu ileri sürüp, öte yandan ondaki tarihsel unsurları zorlama yorumlarla te'vil etmeye yönelmek, amaçlara odaklanarak modern değerler ışığında onu yeniden yazmaya kalkışmak, derin bir çelişki değil midir?
Sayfa 260Kitabı okudu
Te’vîlatü’l-Kur’ân hakkında
Tefsir ehli "hamd Allah'ındır" kavli hakkında farklı görüşlerde bulundular. Kimi "Allah kendisine hamd etti" derken; kimisi de "Allah ken­disine hamd edilmesini emretti" dediler. Kim ki Allah şunu değil de şunu murad etti dese bu kimse re'y ile tefsir etmiş demektir; zira kişi muhtemel manaları taşıyan kavram hakkında "Allah'ın muradı budur" demiştir. Kim de "lafız, Allah'ın kendisine hamd edilmesini emrettiği şeklinde anlaşılabileceği gibi, bu lafız, kimi zaman kendisine hamd etti şeklinde anlaşılabilir ve bu iki vecih arasında Allah'ın muradının hangisi olduğu arasında seçim ya­pılmaması, kat'iyyette bulunulmamasına te'vil denilir. Ebu’l-Mu'in en-Nesefi dedi ki “Bundan ötürü bu kitap, "Tefsir" diye değil "Te’vilat" diye isimlendirildi.
Takva kökünden gelen müttakî kelimesi, Allah'tan korkan, günahlardan sakınan ve helal- haram hududunu bilen kimse demektir. Hadis ve fıkıh âlimi Nevevî, "Takva, hesap gününde zarar veren (mahcup eden) şeylerden kaçınmaktır" derken, müfessir Beyzavî, "Şeriat örfünde müttakî, âhirette zarar verecek şeylerden kendisini koruyan ve kollayan kimsedir"¹ diye açıklama getirir. Takva kelimesi salâhı, müttakî kelimesi de sâlihi çağrıştırır. Beyzāvi, Envâru't-tenzîl ve esrâru't-te'vil, I, 19.
Reklam
481 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.