İnsanların neler yapacağı ya da yapmayacağı önceden bilinmez,beklemek gerekir ,zamana zaman tanımak gerekir.
Zaman hükmeder, zaman ' kumar masasında karşımızda oturan oyuncudur ve oyunun bütün kartları onun elindedir.'
Ne yaparsan yap olmaz bazen.
Ama o kadar güzel olmaz ki;
“Ancak bu kadar güzel olmayabilirdi" dersin.
Ve aklına gelir:
“Kadere imân eden, kederden emin olur.”
Sonra anlarsın ki, nar tanelerini teker teker
yerli yerine yerleştiren Rabbin, seni de
hangi gönüle yerleştireceğini bilir.
Tek yapman gereken kara geceleri kudret kalemiyle güneşe boyayan, kahverengi dallardan pembe çiçekler açtıran
ALLAH'a inanmak ve güvenmek.
O'na inanırsan yaklaşmak için tuttuğun elin aslında ALLAH’tan uzaklaştırdığını anlarsın.
O'na inanırsan batıp gidenlerden medet ummaz, kalbin esas sahibine yönelirsin.
O'na inanırsan; Aşk neden can yakar, anlar
ve sabır ipliğiyle diktiğin tüm yaralarını
tedavi edersin.
İstemez misin kor ateşler etrafını sararken yanmayan bir İbrahim olmayı?...
Bazı körlerin sadece gözleri kör değildi,zihinleri de kördü,yoksa dolambaçlı bir akıl yürütmeyle, yağmur yağdı diye bekledikleri yemeğin gelemeyeceğine inanmaları başka nasıl açıklanabilir?
Her hareketimizden önce bütün sonuçlarını tahmin etmeye çalışsak, bunları ciddi olarak düşünsek, önce kesin sonuçları, sonra olası sonuçları düşünmeye kalksak,kımıldayamayız bile,tek bir adım atamayız.Sözlerimizin ve hareketlerimizin iyi kötü sonuçları doğrulamak, kendimizi kutlamak ya da başkalarından özür dilemek için artık bu dünyada bulunmayacağımız sonsuz günler dahil,oldukça düzenli ve dengeli biçimde dağılır, zaten bu durumun üzerinde bunca konuşulan ölümsüzlük denen şey olduğunu ileri sürenler de vardır.