Büyük İskender
"Beyler, görüyorum ki sizi yeni bir maceraya sürüklediğimde, beni eskiden sahip olduğunuz o ruh hali ile takip etmiyorsunuz. Sizinle bir karara varalım diye toplanmamızı istedim. Benim tavsiyeme uyup ilerleyecek miyiz, yoksa sizinkine kulak verip geri mi döneceğiz? Şu ana kadar gösterdiğiniz çabalarla ilgili ya da komutanınız olarak benim
Sayfa 32 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Ona göre hayatın tadını çıkaracaktın, başına bir dert gelirse de eh diyecektin, ne yapalım, dünya böyle. Kafanı ona buna takıp da o ne dedi bu ne dedi diye vıdı vıdı etmeyecektin. Tuna Nehri gibi akıp giderdi hayat, Tuna boyu türküleri de bu hüzünlü pervasızlığı, acıların üstünü kaplayan dayanma gücünü anlatırdı.
Sayfa 174Kitabı okudu
Reklam
Elimi çekiyorum ağacın gövdesinden. Bir daha bakıyorum yapraklara. İnanmak için. İnanmalı işte. Karşımda duruyor, güneşi durduruyorlar yukarılarda. Tuna nehri akmaz olur mu?
Sayfa 172 - Can YayınlarıKitabı okudu
sidret'ül-münteha (sedir ağacı)
İslam inanışında göğün yedinci katı ile arş arasında sidret'ül-münteha adındaki ağaç bulunur. Sidre: sedir ağacı, münteha: son durak demektir. sidret'ül-münteha son ağaç, yaratıklar aleminin son noktası'dır. Kökleri cennette olan bu ağacın bulunduğu yerde canlılar yoktur ancak çok sayıda melek vardır. Burada ikisi gizli, ikisi görünür dört nehir akmaktadır. sidret'ül-münteha "yaprağı fil kulağı gibi, meyvesi testi şeklinde olan sedir ağacıdır". Melekler de dahil olmak üzere evrendeki tüm yaratıklara ait bilgiler bu ağaca çıkar ve Hz. Muhammed dışında hiç kimse oradan öteye geçemez. Cebrail bile miraç gecesinde oraya kadar gelmiş ancak öteye geçememiştir. Hz Muhammed Allah'ı iki kez; biri miraç gecesinde bir diğerinde de bu ağacın yakınlarında görmüştür. "Ant olsun onu, sidret'ül-münteha'nın yanında önceden bir defa görmüştü. Cennetü'l-me'va da onun yanındadır. Sidre'yi kaplayan kaplamıştı. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı." (Necm 53:13-17). Bazı İslam yorumcuları ise Sidre ağacı ile Tuba ağacının aynı ağaç olduğunu ileri sürerler. Bazı İslam kaynaklarında ise Hz Muhammed'in sidret'ül-münteha ağacının yanında bulunan bir bahçede Cennetü'l-me'va 'da Cebrail'i gördüğü ve ilk vahiylerini burada aldığı aktarılır. Buna göre sidret'ül-münteha, Hira Dağı'nda bulunan bir ağaçtı. Hz Muhammed'in gördüğü bahçe ise Cebrail'in kendisine gösterdiği cennet olarak yorumlanmaktadır.
Bilim insanları Kangar adının Toharca A lehçesinde bulunan *kank- "taş" kelimesinden geldiği görüşündedirler. Onlara göre Kangarlar "taşlı" Taşkent ve havalisinin asıl idarecileri idiler. Burada dayandıkları en önemli kaynak İbn Hurdadbih'in Kitabü'l-Mesalik ve'l-Memalik adlı eserinde geçen şu kayıttır: "Ticaret şehirlerini sık sık dolaşan, sözüne güvendiğim bir zat, Belh Nehri olan Ceyhun'un ötesinde içilir Ceyhun Nehri gibi büyük nehirler ve birçok su bulunduğunu anlattı. Bunlardan biri Kenger adı verilen nehirdir ki, Şaş ülkesinin başlangıcındadır. Biri de Türk adı verilen nehirdir" Türk milletinin varoluşunu, manevi dünyasını ve ideallerinin en büyük göstergesi olan Oğuz Kağan Destanında da bu boy Cücend akını ve Kanglı Türk boylarının türeyişi başlığı altında şu şekilde geçmektedir: "Kağnılar yürür iken, derlerdi: "Kanğa! Kanğa!" Bunun için de dendi, bu halka artık Kanga" Oğuz bunu görünce, güldü kahkaha ile, Dedi: Cansızı çeksin, canlılar kanğa ile! "Adın Kanğaluğ (Kanglı) olsun, belgeniz de araba!" Bıraktı onları da, gitti başka tarafa"
O dönemde İmparatorluk, doğuda Kafkas dağlarının Er​menistan etekleri ve Yukarı Fırat'a, güneydoğuda da Toros dağ​larına dayanmaktadır. Balkanlar'da, Tuna'nın sol kıyısı boyunca ​uzanır ve nehrin aşağı yatağından, 681 yılında doğan ve 864'te ​Bizans'ın misyonerliğiyle Hıristiyanlığı benimseyen Bulgar ​devletiyle ayrılmıştır. Venedik'in siyasi bağımsızlığı ve Sicilya, ​Girit ve Ege adaları gibi cazip hedefler çevresinde Araplara kar​şı verilen mücadeleyle belirginleşen bir IX. yüzyılın ardından, ​X. yüzyıl utkulu bir yeniden fetih atılımının yaşandığı dönem​dir
Reklam
1,000 öğeden 541 ile 550 arasındakiler gösteriliyor.