ATATÜRK OLMASAYDI:
Bizler ve bizden sonrakiler, bir şahsî tercihini bir tarafa iterek, milleti için değişmesi şart bir çağ san’atı anlayışı adına fedakârlık örneği bulamazdık. Açıklayayım: Atatürk, TürkMusikisinin her dalı üzerinde bilgi sahibi idi. ÇANKAYA’da uzun seneler, sahalarında ihti­saslaşmış ses sanatçılarından seçkin topluluklar bulun­durmuştur. Bu, O’nun kişisel zevki, tercihi idi. Fakat dünyanın değer verdiği evrensel kıymeti olan sanat alanlarında Türk in­sanının yetişmesini, kitlenin sanat zevkinin bu miyâr ve mik­yaslara uygun olmasını ısrarla istemiştir. Bakınız: Harf devrimi günlerinde, İstanbul’da Sarayburnu Parkında vatan­ daşlarıyla sohbet ederken, Doğu-Batı Musikisi üzerinde neler söylüyordu: "-Su gece burada güzel bir tesadüf eseri olarak Şark’ın en mümtâz (seçkin) iki musiki hey'etini dinledim. Bil­hassa sahneyi birinci olarak süsliyen Münire-tül-Mehdiye Ha­nım, sanatkârlığında muvaffak oldu. Fakat benim Türk duyguları üzerindeki müşahedem (izle­nimlerim) şudur ki, artık bu Musiki, bu basit Musiki, Türk'ün çok gelişmiş ruh ve hissini tatmine kâfi gelemez.
Sayfa 115 - Kazancı KitapKitabı okudu
7 Aralık 1905’te Üsküdar’da doğan Halil Can, tasavvuf ehli arasında gelenek olduğu üzere, 4 yaş, 4 ay ve 4 günlük iken aile büyüklerinden eğitim almaya başlamış, akabinde, Vakıf Rüstem Paşa Mektebine kaydolmuştu. Selim-i Sâlis Numune mektebi ve Üsküdar Sultanisinden sonra 1923’te Eczacılık Mektebine giren Can, Temmuz 1925’te okulunu iyi dereceyle
Reklam
Macar Charles Berger Müslüman olup Ömer Baki Berger adını almıştı
Mithat Cemal, Şerif Muhiddin Bey'i dinlediği Çamlıca'daki köşkte cereyan eden bir olayı da unutamamıştı. Keman virtüözü Charles Berger'in konser verdiği bir cumartesi gününü... Macar kemancıya Akif'i bir Türk şairi olarak tanıtmışlardı. Charles Berger kendisini edeple, saygıyla gözleri kapalı dinleyen bu babayani, sakallı, alaturka görünüşlü adamı göz ucuyla seyrederken, herhalde çaldığımdan bir şey anlamıyor ama terbiyeli bir adam olduğu için anlarmış gibi dinliyor diye düşünmekteydi. Ertesi hafta Akif gene orada idi. Macar kemancı da... Charles Berger kemanını çalmak için eline almıştı ki Akif ondan geçen hafta çaldığı Bach'ın Canon'unu çalmasını rica etmişti. Macar kemancı çok şaşırmıştı. Bu alaturka adam nasıl oluyordu da geçen cumartesi çaldığı o kadar parça arasından Bach'ın bu eserini tanıyabilmişti? Dostu 'Ve o cumartesinden sonra Türk şairi ile Macar virtüözü bir sanat vatandaşlığı içinde birbirlerini sevdiler." diye yazar. Akif yaşı ilerledikçe "hanende musikisi" dediği güfteli musikiden soğumuştu. Abbas Halim Paşa'nın kızı Prenses Emine Abbas'a Mısır'dan yazdığı bir mektubunda soğuyuşunu sebebini bu satırlarla izah ediyordu: ''Bendeniz hanende musikisinden tiksinir gibi oldum. Hissiyat-ı gunagune-i beşerin en müphem, lakin en zengin hatta en payansız lisan-ı beyanı olan musikiyi güfte namını verdikleri behimi yavelerle takyide kalkışmak... Şu seslerden, şu nağmelerden mutlaka şu yolda mütehassis olacaksınız demek, bendenizi çok sinirlendiriyor. "
Sanat sürprizi Mürekkep (birleşik )makam
İnici seyirde , belli bir makamın seyriyle başlayıp,bambaşka bir makamın ezgileriyle karar vermeye dayalı bir sanat sürprizi gizlidir.
Makamların en ilgi çekici bölümünü şüphesiz birleşik makam denilen grup teşkil etmektedir. Bu grup, dizi olarak iki veya daha fazla temel makam parçasini birleştiren ve her zaman inici seyirle kullanılan makamlardan olusur. Bu inici seyirde, belli bir makamın seyri ile başlayıp önceden kestirilmesi mümkün olmayan bambaşka bir makamın ezgileriyle karar vermeye dayalı bir sanat sürprizi gizlidir. Bu yüzden, kural olarak tiz perdelerden seyre başlayan bir birleşik makam söz konusu olduğunda, bunun hangi makam olduğunu söylemek için acele etmemek, kararını beklemek gerekir
Sayfa 146Kitabı okudu
Bizim sahib çıkamadıklarımız başkalarının cevheri olmuş
Yani Türklerin kendi mûsikilerini "ilkel" bulup Bati mûsikîni benimsemeye çalişmalarina karşılik Araplarin-millî zevklerine göre değiştirdikleri-Türk asilli sanat mûsikilerine hep daha fazla sahip çıkip orkestral yönde geliştirmeye ve film sanayinin hizmetinde kullanmaya başlayacakları yıllara kadar.
Reklam
Osmanli mûsikîsinin Arap ülkelerinin elit sinıfinca tanınmasında, bu ülke lerin sanat merkezlerine İstanbul'dan giden sanatkârlar kadar, XV. yüzyıldan itibaren kurulmaya başlanan mevlevihanelerin de büyük rolü vardir. Sadece Arap ülkelerinde değil, Müslüman nüfusun yaşadığı Yugoslavya, Macaristan, Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkelerde de, Osmanhı mûsikisini Avrupa'ya tanitan Mehterhane'nin görevini mevlevihanelerin üstlendiği söylenebilir
Çamaşırını yıkar, ütüsünü yapar, ayakkabıları boyalı pırıl pırıl bir adamdır yani. Bir kedisi, bir de radyosu vardır. Televizyonu sevmez. Kediyi bir kış günü kapısının önünde kıvrılmış, neredeyse donacak bir yavru olarak buldu. O gün bugündür arkadaş oldular. Yahu Yüce Mevla'nın bir işidir yani, akıl almaz, şu kedi bile Postacı'nın
Sayfa 13
İTÜ’den Neşet Ertaş'a fahri doktora
"Ben bir sazcıyım türkü çalar türkü söylerim. Başka bir bildiğim yok ama bu şerefi bana layık gören, bu ilim yuvasına sonsuz saygı ve sevgimi sunuyorum" İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Türk Musıkisi Devlet Konservatuvarı Türk Halk Müziği sanatçısı Neşet Ertaş’a fahri doktor unvanı verdi. Ertaş’a doktor unvanı İTÜ’nün Ayazağa’daki
Sayfa 272 - Birinci Cilt - T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürlüğü Anma ve Armağan Kitapları Dizisi 53 - İzmir Aralık 2019Kitabı okudu
Üstad Yahya Kemal'in Osmanlı mûsikisinden "Istanbul mûsikîsi" olarak bahsetmeyi tercih edişi ise ,Islāmi kültür dairesine giren sanatların tümünü teknik mükemmellik ve zarafetin zirvesine çıkarmış olan sanat pâyitahtına atıftır ki, şairin konuya daha çok bir sanat tarihçisi gözüyle bakma eğiliminde olduğunu sezdirmektedir.
57 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.