Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Belki bazı meselelerin çözülmesi için, bugünkü tarih bilgisi yetmez. Fakat ne de olsa isler bir prensibe bağlanır ve önüne gelenin Türk tarihine ayrı bir başlangıç çizmesi gibi korkunç bir olayın önüne geçilir. Bu yapılmazsa, Türk dünyasında birbirine aykırı nazariyeler ve fikirler doğacak ve aralarında gittikçe büyüyen ve soysuzlaşan tartışmalarla belki de milletin aydınları birbirine düşman iki veya üç takıma bölünecektir.
Ancak, milli ve ilmi fikrin hakim olacağı böyle bir kurultaydır ki, Türk tarihinin meselelerine bir çözüm yolu bulabilir.
Reklam
Halbuki bir memleketin tapusuna malik olmak için mutlaka ilk ahalisi olmak lâzımdır diye düşünmek de boştur. Böyle olunca, bugün var olan milletlerin hemen hepsinin, yaşadıkları topraklarda yabancı sayılmaları gerekir, hele Amerikalıların durumu büsbütün güçleşirdi.
Anadolu'da ayrı sultanlar bulunması bu ülkenin tamamen ayrı ve bağımsız bir devlet olduğunu göstermez. Eski Türk devlet sisteminin merkeziyetçi olmadığını hatırlamak, Anadolu sultanlığının ayrı bir devlet demek sayılamayacağını belirtmeye yeter. Gök Türklerde de iki, hatta bazen dört kağan bulunuyordu. Kağanlar, iç islerinde bağımsızdılar... Fakat bu ayrı ayrı iki veya dört devlet demek değildi. Bunun gibi, Selçuk devletinde de dört sultan bulunuyor, fakat bunların üçü Horasan'daki büyük sultana tabi olarak yaşıyordu.
Türkçülük bir dünya görüşüne malik olmalı ve onun kıyafetten takvime, soyadından aile telakkisine kadar her şeyi kendi açısından mütalaa eden fikirleri bulunmalıdır.
Türkler, tarih yapan, fakat yazamayan bir millet olarak tanınmışlardır. Kendilerinden bahsettikleri Orkun yazıtlarında bile: 'Yukarda mavi gök, aşağıda kara toprak yaratıldıktan sonra ikisi arasında insanoğulları yaratılmış, insanoğulları üzerine atalarım Bumin Kağan, İstemi Kağan hâkim olmuş" şeklinde gayet kayıtsız ve kısa bir ifade kullanmışlar ve dikkate şayandır ki,insanoğulları olarak da yalnız Türkleri saymışlardır.
Reklam
Bizim telakkimiz tarihin gerçeklerini kendi açımızdan gören bir telakkidir. Tarihi, olduğundan büyük veya değişik göstermeye lüzum kalmadan kendi görüşümüzü ortaya sürmeye ve başkalarının, hakkımızdaki görüşlerini kabul etmek gibi bir aşağılık duygusundan uzak bulunmaya mecburuz; kendimizi başkalarının gözü ile tanıyacak değiliz.
Devletimiz şu şekilde kurulmuştur: XI. Yüzyılda anayurtta, yani Türkistan'da Karahanlılar sülalesi vardı. Anayurt dışında ve Karahanlılarla sınırdaş olarak da yine Türkler tarafından kurulmuş Gazneliler devleti bulunuyordu. Atalarımız olan Türkmenler, yani Oğuzlarla Karlukların Müslüman çoğunluğu bu iki Türk devleti arasında onların hakimiyet ihtiraslarına alet olduktan sonra Gazneliler tarafından kendilerine verilen topraklara girdiler. Fakat askerliklerindeki kuvvet ve şiddet dolayısıyla tabi oldukları devleti ürkütmekte gecikmediler. Gazneliler, Türkmenlerin kudretini kırmak için başkanları Arslan Yabgu'yu yakalayarak hapsettilerse de başlarını kaybetmek onların gücünü kırmak şöyle dursun, aksine hınçlarını arttırdı ve Gaznelilerle yapılan bir sıra çarpışmalardan sonra nihayet 1040 ta kazanılan Dandanakan Meydan Savası ile Horasan'da bağımsız bir devlet kuruldu. İşte Horasan'da kurulan bu devlet, İslam müverrihlerinin Selçuk Devleti dediği bu yeni teşekkül, bizim devletimiz, yani Türkiye'dir.
Aile, toplum veya devlet, herhangisi olursa olsun bir topluluk erdemle kurulursa sağlam olur. Temelinde rezillik bulunursa çabuk çöker. Devletimiz erdemle kurulan bir topluluktur. Tarihe yiğitlik ve feragatle girmiştir. Devlet kurulduğu zaman başkanlığa üç aday vardı. Fakat bu mevkide en büyükleri olan Musa Yabgu veya en kahramanları olan Çağrı Beğ değil, en küçükleri Tuğrul Beğ geçirildi. Bunda, savaş meydanlarındaki çelik kılıçlı demir bileklilerin, barıştaki insanî kalplerinden taşan bir şefkat duygusunun izlerini de görüyoruz. Çünkü Tuğrul Beğ'in çocuğu olmuyordu. Amcası ve kardeşi onun bu büyük ıstırabını devlet başkanlığı ile gidermek yolunu tuttular. İşte devletimizin ilk başkanı, büyük Sultan Gazi Tuğrul Beğ'dir.
Eski Gök Türklerden indiği, çağdaş müverrihler tarafından kabul edilen Çengiz Han kültür ve ülkü bakımından da Türk'tü. Onun yabancı gösteren şey, XIII. Yüzyılda artık Müslüman bir millet olan Türkler arasında eski dine bağlı kalan bir azınlığa mensup oluşu, bir de Moğollar üzerinde hâkim bir ailenin ferdi olarak Arap ve Acemler tarafından Moğol diye ilân edilişidir. İkinci hanedanımız olan İlhanlıların en büyük hizmeti Anadolu ve Azerbaycan'ı kesin suretle Türkleştirmeleridir.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.